Sabah saat 08:00 de alarm çalıyor, üff kalkmak istemiyorum yaaa! derken Gaziantep te olduğumu hatırlıyorum. Ne uykusu arkadaş, haydi keşfe... Bir kere şu konuda anlaşalım, Gaziantep te gezeceğiniz çoğu yer Bakırcılar çarşısı etrafında bulunuyor. Müzeler, lokantalar..vs. Yakın bir yere aracı bırakıp oraları yürüyerek gezmek en güzeli.
Dışarı çıkıyoruz, hava bahar gibi, biz rahatça gezelim diye torpil yapılmış belli ki. Buraların kahvaltı için olmazsa olmazı Beyran çorbasını içmeye gidiyoruz. (Duymasınlar çorba dediğimi, siz de sakın söylemeyin olur mu, direkt Beyran deyin) En güzel yapan yer Metanet Lokantası diye öğrenmişim bir kere, durur muyum.
Beyran çorbası, burada sabah kahvaltısında yeniliyor. Kelle-Paça zannedenler var, içinde sarımsak da olunca andırıyor fakat bu apayrı birşey. Yumuşacık kuzu eti, pirinç, et suyu, sarımsak ve acı. (acılı isteyenlere 2 çorba kaşığı kırmızı biber, istemeyenlere ise tek kaşık, kaçış yok yani, ille yiyeceksin)
Kibarlık olsun diye acı ister misiniz diye soruyorlar. Arkadaş ben Antep te şunu öğrendim “acısız” deseniz de önünüze gelen yine burnunuzu akıtan bir acı.
“Abi ver bi acılı” desem ne gelecek Allah bilir. O yüzden aklınızda olsun burada kavramlar karışık.
Kahvaltı için bana biraz ağır geldi fakat sevgilim çok sevdi. Zaten ya ciğer ya beyran çorbası olmadı Katmer var kahvaltıda Gaziantep'te. İçim dışım et ve antep fıstığı oldu. Sonradan daha iyi anlayacağım ki bu daha başlangıçmış...
- Yemeniciler
Buram buram sarımsak kokusuyla, sokaklarda dolaşmaya başlıyoruz, etrafımızda bir sürü yemenici var. Yemeni bizim bildiğimiz gibi baş örtüsü değil, Antep e özgü, her biri için 5 hayvan derisi kullanılan, topuksuz ayakkabılar.
Bunlardan en meşhuru olan Orhan Çakıroğlu, yemenileri, Hollywood stüdyolarına taşımış. Harry Potter'dan sonra Truva filmine de 1.500 çift çarık ve çizme göndermiş. Hala da çeşitli yapımlar için el emeği göz nuru bu deri ayakkabıları göndermekte.
Bileklere ve dizlere bağlanan sandaletlere hayran kalan Brad Pitt, kendisi için de özel bir çizme ısmarlamış. Çizmeleri beğenen oyuncu, imzalı resmini Orhan ustaya yollamayı da ihmal etmemiş bu arada.
Değişik minareli camilerini seyrede seyrede Savaş Müzesi'nde alıyoruz soluğu. Antep te camiler genellikle bu tarzda, minaresi sivri değil aksine basık ve dantel gibi.
Buraya Antep deyip geçiştirmek, savaş müzesini gezdikten sonra mümkün değil. Gazi ünvanını sonuna kadar haketmiş, açlıktan ölene kadar ve hiçbir yardım almaksızın vatanlarını savunmuş, mübarek insanların memleketi burası.
Bunu not alın bu müze mutlaka gezilmeli... Ne mi var içinde, laylay lom yapmaya gelmiş insanları pek tatmin etmeyeceği aşikar.
12 odalı tarihi bir binada bulunuyor. Duvarlarında asılı yazıları okurken gözyaşlarınız içinize akacak, asit dökülmüş gibi yanacak emin olun.
Vatanını savunacağı tek bir silahı alabilmek için , kızını evlatlık veren babanın dramı mı, açlıktan ölmüş hayvan leşlerini, çocuklarına yedirmek için kapışan anaları mı, düşmanların attığı mermileri toplayıp yeniden silah yapmaya çalışan ustaları mı, yoksa çelik bir çemberle sarılmış Antep e açlıktan ölmeleri pahasına hiç yardım gelmemesine mi daha çok ağlayacaksınız bilemiyorum.
Binanın altını da gezin, gizli mağaraları, silah yapan ustaların canlandırmasını mutlaka görün. Etkisinden kolay kolay kurtulamayacaksınız.
Kendimizi bir anda çok bilgisiz hissediyoruz, atalarımız bizler için ne acılar çekmiş yine de teslim olmamış, biz hikayelerini bile buraya gelene kadar tam olarak bilmiyormuşuz.
En son açlıktan kırılmışlar, “bayrağı indirin, teslim bayrağı dikin” demiş Fransızlar, “Bayrağımızı indireceğimize ölürüz daha iyi” demiş büyük Gaziantepliler, en son Türk bayrağının yanına beyaz kefen dikmişler, bu da düşmana aslında kazandıkları hiçbir şey olmadığını çok iyi anlatmıştır sanırım.
Bunun gibi yüzlerce hikaye içinde kaybolacaksınız. Gaziantep savaşı ile ilgili ayrıca bir yazı düşünüyorum, böyle kısa kesip, o kadar büyük insanlara saygısızlık etmeyi istemem.
Bu düşüncelerle dört gözle beklediğimiz Zeugma Mozaik Müzesinde alıyoruz soluğu. Giriş tam: 8 TL. Biz bol bol gezdiğimizden, devlete ait müzelerde 1 yıl boyunca geçerli müze kart almayı uygun buluyoruz. Müze kart : 30 TL (kişi başı)
Gitmeden önce iphone unuz varsa, Zeugma isimli Uygulamayı indirmeyi ve yanınıza kulaklık almayı unutmayın. Eğer ki unutursanız da problem yok, orada size 5 TL ye kiralayacaklar. Her mozaiğin önünde, kulaklık içindeki rakamı girerek hakkında bilgi almanızı sağlıyor. Eğer bu bilgileri dinlemezseniz önünden boş boş geçecek ve pek de bir zevk almayacaksınız haberiniz olsun.
İçeri girer girmez 3 boyutlu Zeugmanın tarihini anlatan filmi izledik, çok etkileyiciydi (Kişi başı: 3 TL) O andan itibaren bu eserlerin çıkarıldığı Belkıs(Zeugma) Köyünü daha fazla merak eder olduk.
Mozaikler zamanının en büyük ve zengin kenti olan Belkıs (Zeugma) dan çıkarılmış. Nizip ilçesinin 10 Km doğusunda, Birecik baraj gölünün yakınında bulunan bu yerleşim yerinde mozaikler evlerin, terasların, odaların ve havuzların zeminlerinde bulunurmuş. Duvarlarında rengarenk resimler, yerlerinde mozaikler hayal etmesi bile insanın ağzını açıkta bırakmaya yeter.
Baraj kurulunca sular bu muhteşem yerin çok büyük bir bölümünü yutmuş, tarihi eser kaçakçılarını da hesaba katarsak bu kadar eserin bile kurtulması mucize. Gidenlerin üzerine soğuk suyu çoktan içtiğimizde kesin.
Çoğu eser çok büyük gayretler sonucu sular altında kalmadan bir gün önce kurtarılabilmiş. Muazzam eserlerin çoğunda mitolojik zamanlar resmedilmiş. Hristiyanlık geldikten sonra eserlerde insan figürü yerini geometrik desenlere bırakmış.
Ortada masalar var ve elinizi sürttükçe sanki toprak altından siz çıkarıyormuşsunuz gibi yavaş yavaş mozaik belirginleşiyor. İlginç geldi bir süre oynadım.
Biz çok etkilendik, tek tek hepsini resimledik, bilgi edindik, o zamanki zenginliği, ihtişamı hayal ettik. Sonra bizi özel ve karanlık bir odaya aldılar, işte artık o muhteşem çingene kızı mozaiği ile karşılaşma vakti.
Aslında çok büyük bir mozaiğin ufak bir parçası bu. Arkeologlar kim olduğu bilinmeyen fakat hakkında bir sürü rivayet bulunan bu yüze baktığında, kulağında içiçe geçmiş küpelerden dolayı gırgır olsun diye çingene kızı demişler ve öyle de kalmış, Gaziantep in sembolü haline gelmiş.
Bu müze ile ilgili ayrıntılı bir yazıyı daha sonra yazacağım sizi çok oyalamadan gezimize devam edelim biz.
|
Bunlar eskiden mezar başlarına konan taşlar |
Kocaman Zeugma müzesini bitirdikten sonra Gaziantep te olmamızdan mıdır yoksa müzenin arkasında meşhur Halil Ustanın olmasından mıdır bilmem yine karnımız acıkıyor.
Gayet esnaf lokantası. Meşhur olan her yerde olduğu gibi buraya gelen ünlülerin resimleri duvarlarda asılı.
Müzeden sonraki 3. ara sokakta bulunuyor. Karşısında ücretsiz otoparkı var ve etleri yumuşacık, enfess. Herşey böyle metal kapların içinde geliyor sofraya.
Özellikle yemekten önce gelen salatası ve küşnemesi bir harika.
Gerim gerim gerildikten sonra bunu en iyi nasıl eritiriz sorusunun cevabı geliyor, Türkiye nin en büyük, Avrupa nın 3. ve Dünyanın 4. büyük hayvanat bahçesini gezmek.
Binbir çeşit kuş, Fil, Su samuru, Maymun, Fok balığı, su aygırı, yırtıcı kuşlar, sürüngenler ve daha bir sürü hayvan, şirin mi şirin bir bahçede sizleri bekliyor.
Antep li bir amcanın buraya 'hayvan müzesi' demesi bizi bolca güldürdü.
Araç ile girerken 3 TL ödedik, isterseniz bu şekil girip piknik yapabilirsiniz. Ya da kişi başı 3,5 TL daha ödeyip hayvanat bahçesini gezebilirsiniz.
Dolaş dolaş bitecek gibi değil, artık dilimiz dışarıda, nasıl çıkışa kadar gideceğiz diye düşünürken rengarenk bir trenin misafirleri topladığını görünce son bir gayretle attık kendimizi trene de telef olmaktan kurtulduk.
- Koçak Baklava
Bu kadar efor sarfettik kalori harcadık, yerine koymak lazım değil mi ama :) Navigasyona Koçak baklava yazarak kapısının önüne kadar geliyoruz.
Vedat Milor'un; baklavasını burun farkıyla İmam Çağdaş tan daha iyi bulduğu bu yer bizi bizden alıyor. Baklavaların hepsinin içi yemyeşil müthiş lezzetli antep fıstığı dolu. Kuş boku cinsi hem de, iri iri.
Sevgilime bu tabiri kullanınca hepsinin içini aralayıp bak bu da kuş boklu demeye başlıyor ve tüm gezi boyunca aramızda bol kahkahalı bir geyiğe dönüşüyor . Evet biliyorum böyle leziz bir yerde yapılacak muhabbet değil ama ne yaparsınız bu kadar yemekten mantıklı düşünecek limiti çoktan aşmışız :)
Arka masaya gelen turistlerde gezilecek yerleri konuşuyorlar, kendi gezi listemizle karşılaştırıyoruz, tamamdır eksik yok :)
Bu arada ben İmam Çağdaş ile arasında pek bir fark göremedim, İzmir de en iyisi olarak Fıstık ın baklavalarını yemeye alışmış bizler için her ikisi de hayal edilemeyecek kadar güzeldi çünkü. Hem çıtır çıtır baklava hamurunun tadını hem de buralarda pek sık rastlayamayacağımız şekilde enfes fıstığın tadını bolca aldık.
Aslında bu akşamı Bayazhan da sıra gecesine katılıp, eğlenerek noktalamayı düşünüyorduk ama bırakın eğlenmeyi, ağzımızı açıp şarkılara eşlik etmeye bile halimiz kalmamıştı.
En iyisi dinlenmiş bir vücut diyerek, attık kendimizi otele. Bu arada otelde çalışanlar ve özellikle kat görevlileri, Gaziantep in diğer tüm halkı gibi o kadar sıcaktı ki, alışkın olmadığımızdan garip bile geldi. Güzel yaklaşımları, karşındaki ile konuşurken gözlerinin içinin gülmesini, yaptığını iş olarak görmeyip severek çalışanları ne kadar çabuk unutmuşuz diye üzülmedim desem yalan olur.
Sevdiğin erkekle sarılarak, günün özetini çıkararak, planlar yaparak birlikte olmak, ilk defa gördüğün ama çok sevdiğin bir şehirde bulunmak, ertesi gün tadını çıkaracağın şeyleri hayal ederek keyifli bir uykuya dalmak, işte bunlar için bile milyarlarca kez şükretsem azdır diye düşünüyorum.
İkinci günü de bitirdik, sizinle Gaziantep te birbirinden güzel yerleri gezmeye devam edeceğiz. Takipte kalın.
Sevgiler...
Üstüne tıklayın, Gaziantep ile ilgili daha ayrıntılı bilgi alıp, nerelerini gezdik görün...