İtalya turunu satın aldık, Euro ları hazırladık, bavulları topladık heyecanla 28 Haziran'ı beklemeye başladık. Her gezi öncesi gibi kalbim pıt pıt atıyor. Ve işte; beklenen gün geldi de çattı.
Uçağımız 29 Haziran a bağlayan gece 00:55 de kalkacak, turun anlaştığı firma Pegasus. Tur programına göre Venedik'e inip, Roma'dan Türkiye'ye geri döneceğiz.
Havaalanına erken geldiğimizden Check-in sırası sakin, hemen cup diye kuyruğa giriyorum, Sevgili bu arada streste, önce pronto tur masasına uğrayalım diye tutturuyor, takmıyorum falan ama tam en öne geldiğimizde beni bırakıp rehberin yanına koşup gidiyor.
Yahu benim bildiğim bayanlar pimpiriklidir değil mi ama bu ne şimdi. Neyse efendim sıra bana geliyor gözlerim scan ediyor sevgiliyi, bakıyorum hala rehberle, kenara çekilip birkaç çifte sıramı veriyorum ama beni görmeniz lazım kulaklarımdan dumanlar çıkıyor o an.
Canım sevgilim bir süre sonra "bak bavullarımıza etiket aldım" diye yanıma geliyor. Gülümsüyorum O anlıyor :)
Tur bir zarf vermiş, içinde tanıtım kitapçığı, uçak biletlerimiz, bavul etiketlerimiz olan. Bu biletleri tur sonuna kadar saklamak lazım çünkü dönüş biletlerimiz orada.
İtalya için bagaj hakkı; kişi başı 20 Kg. Bizim ikimizin toplam 31 Kg geliyor, ohh alışverişe de yer kaldı diyorsanız siz eşimi hala tanımıyorsunuz demektir :)
Dış hatlar kısmına girip Duty Free'leri dolaşmak uçak saatine kadar bir hayli eğlenceli. Bayıldığımız çikolataları alıp, wc işlerimizi de hallediyoruz.
Uçuş yaklaşık olarak 2 saat sürüyor, Pegasus bence yurtdışı uçuşları için sıkıntılı çünkü ikram yok, koltuklar dar. Allahtan mesafe çok uzun değil de uyuya uyuya gidebiliyoruz. Tarifeli bir uçak değil, charter uçuyoruz yani kiralık uçak, sanırım 3 turist grubu daha var aynı uçuşta. Bu durumda ne oluyor derseniz; bolca kuyruk bekliyorsunuz efendim :)
Yolculuk için pek de özenmeye gerek yok nasılsa gece uçup 03:00 gibi ineceğiz, sonra da doğru otele, o bakımdan en rahat pantolonumu giymeyi ihmal etmiyorum;
Uçak için her daim yanınızda hırka bulundurun, buz gibi olabiliyor. Tabii ki uçağa alacağınız çantada olsun benim gibi bagaja vermeyin sakın :)
Dediğim gibi uyuduğumdan bana çabuk geçiyor zaman, sanırım Angry Birds oynamaktan keyif alan pilot amcam uçağı yere küt diye çakana kadar gayet de huzurluyum. Hepimizin gözleri fal taşı gibi kocaman açılıyor. Uyku muyku kalmadı , İtalya'ya hoşgeldiniz :)
Havalimanında bagaj bekleme vs derken yarım saat içinde otobüsle yol alabiliyoruz. Otobüs dediysem sanmayın ki içinde wifi bulunan, ülkemizdeki lüks olanlardan. Normal bir otobüs bu. Süper rahat da olduğunu söyleyemem. Tur boyunca kanka olacağız sanırım.
Otel, havaalanına yarım saat mesafede. Hani arabalara konan sürekli kafasını sallayan süs köpekleri var ya işte aynen o durumdayım, çok yorgun olunca kafan senin elinde olmadan önüne düşer de belli bir mesafe kat eder, tam kopma noktasına gelince ayyy diye uyanırsın işte tam da böyle.
Otel gayet vasat :) Temiz ama vasat. Sanmayın ki yıldızı düşük tamı tamına 4 yıldız fakat bizdeki 3 yıldıza tekabül ediyor buradaki yıldızlar. Olsun zaten 3 saat kadar uyuyup ayrılacağız. Allahtan daha gitmeden check in'lerimiz yapılmış, hemen oda anahtarlarını alıp, makyajımı bile yıkamadan atıyorum kendimi yatağa.
Sanki gözlerimi yeni kapatmıştım ama telefon çalıyor, bize uyku için ayrılan sürenin sonuna gelmişiz, oda uyandırma servisi :(
İtalya'da kahvaltılar bizim bildiğimizden biraz farklı. Bir kere hadi 07:30 da başlasın, 10:30 bitsin, peynirler,domatesler, çeşit çeşit açık büfe halay çeksin durumu olmuyor. Grup kahvaltısı şeklinde. Mesela sizin gruba sadece 08:00-09:00 arası veriliyor ve o saatler arasında yemediyseniz, müjdeeee aç kaldınız.
Hoş yeseniz de benim gibi aç kalma olasılığınız çok fazla, arkadaş kahvaltıda kek ve kuruvasan mı yenir sadece bilemiyorum. Minik bagetlerine bayılıyorum, onun haricinde amaç sadece doymak, pek bir zevksiz geçiyor kahvaltı.
Burada insanların kahvaltı kültürü sıfır, evden aç çıkıyorlar, işin yakınındaki bir barda (ayakta yenip, içilen yerlere böyle deniyor) kuruvasan ve kahve ile doyup işe gidiliyor. Nerde bizim kavurmalı yumurtalar, bal kaymaklar, sıcacık bazlamalar offf offf
Otobüse bavullar yerleşirken iki arada bir derede kitabıma gömülüyorum. Gayet eğlenceli zaman geçiriyorum sayesinde. Bu arada internet de ücretli, saati 1,5 Euro.
Otobüse biniyoruz bu defa biraz önlerde oturma niyetindeyim, zaten bu iş matematik problemi gibi, turun başında yerini ayarlaman lazım sonradan kimse oturduğu yerden kalkmıyor çünkü.
Şimdi bu işin önemli kriterleri var; özellikle oturacağınız koltuğun 3 metre çevresinde yaşlı ve sürekli mızmızlanan bir çift olmasın bu önemli, yoksa tüm enerjiniz çekilir, geziyi Müslüm Gürses eşliğinde tamamlarsınız, ya da benim gibi gidip "teyzecim sen hayatında 1 saat bile olsa mutlu olabildin mi?" gibi birkaç cümle kurmak istersiniz, sevgiliniz de kolunuzdan çekiştirip durur tüm gezi boyunca.
Bir de gençler meselesi var, eğer ki her cümleye hihhihi diye gülerek başlayıp, bitiren tiplerden hoşlanmıyorsanız nefes almadan oradan da uzaklaşın.
Mümkünse yanında büyük çanta olan bir teyzenin yanına oturun, neden mi; bu bol bol ikram alacaksınız demek oluyor :)
Ben bir arkada bir önde koltuk tuttum, hem yatması rahat, hemde kim vıdı vıdı yapıyorsa kaçabildim. Beni pek ciddiye almıyor olabilirsiniz ama tecrübeyle sabit.
VENEDİK
Venedik'e doğru ilerlerken yol kenarları hep üzüm bağları ile dolu. Çoğunluğunda her asma sırasının başına rengarenk çiçekler ekilmiş, şık ve güzel gözüküyor.
Venedik'e girmeden sağda bir park alanında duruyoruz, sürprizzz eğer turist otobüsüyseniz şehire ayak bastı vergisi ödemelisiniz. Turda bulunan kişi sayısı kadar vergiyi rehberimiz görevlilere takdim ediyor. Yani düşünün İstanbul'a girerken gelenler vergi ödüyor, çıkıyor İzmir'e, Antalya'ya girerken yeniden ödüyor. Güzel iş, adamlar her yerden kazanmanın yolunu bulmuşlar.
İtalya'nın kuzey doğusunda, Adriyatik denizinin kıyısında bulunan bir ada şehir burası. 118 adacık üzerine kurulu ve 170 adet kanal 400 den fazla köprüyle birbirlerine bağlı.
Otobüsle belli bir noktaya kadar gelip buraların meşhur ulaşım aracı vaporetto'ya biniyoruz. Burası ortaçağdan sonra tam bir ticaret merkezi durumundaymış, nüfusu da yaklaşık 300.000 civarındaymış, fakat gitgide önemini yitirmiş ve şu anda 72.000'e kadar düşmüş. Venedikli birini görmek zor, genelde yaşlılar kalmış, ortada hızlı ve sinirli şekilde dolanan kara kuru birilerini görürseniz anlarsınız zaten :)
Otobüsten indiğimiz yerde Bangladeşli pazarcıları görüyoruz. Türk'e o kadar alışıklar ki bizi görünce "gelin akşam pazarı" "hoşgeldin" gibi bildikleri tüm Türkçe sözcükleri sıralamaya başlıyorlar. Bence Venedik'i gezin dönüşte alışverişi buradan yapın gayet uygun.
Vaporetto'ya bineceğimiz yerden bakınca denizin içinde tahta kazıklar olduğunu göreceksiniz, bunlar yönlerini bulabilmeleri ve gidiş dönüş yollarını tarif ediyor.
Önceleri ulaşım için Gondollar kullanılıyormuş, herkesin kendine ait istediği renkte boyattığı ve süslediği bir gondolu mevcutmuş. Fakat zengin fakir ayrımı oluyor diye tüm gondollar sonradan siyah renge boyatılmış ve genel ulaşım trafiğin de çok artmasından dolayı sadece vaporettolarla yapılmaya başlanmış. Günümüzde gondollar sadece turistik amaçlı kullanılıyor.
Vaporettomuza biniyoruz, mümkünse ortalarda oturmayın ki müthiş manzaralarda yol alırken fotoğraf çekme şansınız olsun. Hemen kenarda bir yer kapmaya bakın.
İşte size güzel birkaç manzara;
Venedik'in 72.000 olan nüfusuna karşılık, günlük 100.000 civarı turist geliyor, en yüksek rekor ise günlük 150.000 kişi. Bu sayıya da çok şaşmamak lazım düşünsenize bir kuruvaziyerden yaklaşık 4.000 yolcu iniyor.
Venedikte binalar çok eski olduğundan hala foseptik sistemi kullanılıyor. İsmi lazım değil kokulu arkadaşlar belli bir seviyeye geldiğinde alarmlar çalıyor ve foseptik vaporettosu geliyor. Bazen sızıntılar olabiliyor işte bu zamanlarda da kötü bir koku yayılıyormuş. Bize denk gelmedi Allahtan.
Yol üzerinde çakma çantalar satan birçok Senegalli'ye denk geliyoruz, kaçak olarak gelmiş, hiçbir sosyal hakkı bulunmayan, işte çalışamayan bu arkadaşlar İtalya'daki en ucuz malzemeleri satıyorlar. Aklınız varsa magnetleri sadece bunlardan alırsınız, 3 Euroluk olanlar burada 1 Euro, bazen de 7 Euroluk örtüler, 1 Euro :) Asla unutmayın :)
Bazı mevsimlerde yağmur ve ters rüzgarlardan dolayı Venedik neredeyse 1-1,5 metre sular altında kalıyormuş, her yerde alarmlar çalmaya başlarsa anlayın ki su geliyor. Gözleriniz yerde olsun, her yerden sular kaynamaya başlayacaktır.Burası meşhur San Marco meydanı, normalde kuru :)
Bu yüzden evler hep 1.kattan başlıyor, altlar dükkan. Sahipleri o kadar alışmış ki, metrelik yağmur botlarını giyip, satışa devam ediyorlar. Tabii gittiğinizde böyle birşey olursa üzülmeyin, Senegalli amcalar bu seferde çizmeyle, gerekirse de şemsiyeyle yanınıza gelecektir. Boş yok :)
Binaların hepsi kazıkların üzerine oturtulmuş. Hem büyük çoğunluğunun suların üzerinde olmasından, hem de turist sayısının bir hayli fazla olmasından dolayı fiyatlar biraz uçuk. Aslında İtalya'nın geneli zaten pahalı. Bizim paramızda onlarınkinin yanında gayet değersiz. 1 Euro yaklaşık 3 TL bu demek oluyor ki her şeyi 3 kat pahalı alacaksınız.
Köprülerin üzerinden ilerleyerek romantik Venedik'i dolaşıyoruz. Fakat bir köprünün üstüne geliyoruz ki o da ne burası insan kaynıyor. Sonradan öğreniyoruz meşhur olan köprü değil, kafanızı şehrin iç tarafına doğru çevirdiğinizde gördüğünüz "Ah lar Vah lar Köprüsü"
Dükler Sarayı (Adalet sarayı) ile hapishane arasında bulunan bu köprü, yargılanan ve cezası kesinleşen mahkumların belki de yıllarca gün ışığı göremeyeceği zindanlara giderken son gördükleri ışık. Rivayete göre buradan dışarıya bakıp, "ah ben ne yaptım, vah keşke yapmasaydım da burada olmasaydım" dedikleri yermiş :)
İşte herkes 2 binanın arasındaki minik pencereli bu köprüyü resimliyor, o yüzden trafik sıkışıyor. Siz erken gittiyseniz çekin çıkarın aradan, dönerken çekerim derseniz birini çiğnemeniz gerekebilir.
Köprüyü biraz geçtikten sonra meydanda 2 uzun sütun görüyoruz, bunlar Bizans zamanında İstanbul'dan getirilmiş. Zamanında bu iki sütunun arasında suçlular idam edildiği için kimse ortasından geçmek istemiyor.
Venedik'in zemini kumlu olduğu için baktığınız her kule yamuk yumuk durumda olacaktır. Mesela şunun gibi :)
Venedik'in en meşhur yeri; San Marco Meydanı. Eskiden fener olarak kullanılan kulesi de zemininden dolayı eğilerek en sonunda yıkılmış. Yavaş kanlı İtalyanlar kuleyi tam 10 yılda yeniden inşa etmişler, kolaylık olsun diye içine de bir tane asansör ekleyerek.
Venedik'in en meşhur meydanı 20 bin kazık üzerine kurulduğu söylenen San Marco meydanı. Napolyon bile buraya "Dünyanın en güzel misafir salonu" demiş.
San Marco'nun etrafında çeşit çeşit dükkanlar var ve fiyatları el yakıyor :) En meşhur restoranı ise; Florian. Siz orada yemeğinizi yerken canlı klasik müzik dinleme imkanı da buluyorsunuz.
Fiyatların ne kadar pahalı olduğunu anlamanız için şunu söyleyebilirim, sahiplerinin masa başı ödedikleri vergi günlük 100 Euro. Ama şu güzelliğe bakar mısınız;
Meydanda bir sürü güvercin var fakat burada pek de sevilmiyorlar. Zamanında Avusturyalılar getirmiş ve her yere pisliyorlar diye :)
San Marco Bazilikası farklı boyutlarda 5 kubbe ve 500 sütunu olan zarif bir yapı. Venedik'e kaçırılan San Marco'nun defni için yapılmış.
Ön kısmında Osmanlı'ya ait bazı resimler görmek mümkün. Birinde mesela San Marco'nun cesedinin kaçırılışını anlatıyor. Domuz etlerinin arasına saklanan ceset Osmanlılı gümrükçüler tarafından çok pis kokuyor diye incelenemediğinden Venedik'e sokulabilmiştir.
Yine bazilikanın önündeki San Marco'nun atlarını görmeden ayrılmayın. Bunlar orjinalleri değil, onlar hava şartlarından etkilenmesinler diye içerideki müzede saklanıyorlar. Birebir kopyaları bu gördükleriniz.
Bu atlar Bizans İmparatorluğu zamanında Haçlılar tarafından yağmalanarak, Hipodromun önünden sökülüp Venedik'e getrilmişlerdir.
Zamanınız varsa bu kilisenin içini gezmenizi, kulenin tepesine kadar çıkmanızı tavsiye ederim. Önündeki mermerler değişik yerlerden sökülüp de getirilmişler içinde Bizans İstanbul'undan getirilenler de bir hayli fazla.
Bazilikanın yanında bulunan binanın ön yüzüne bakın Meryem ana ikonasının yanındaki eskilerin digital saati :) Altındaki ise Astronomik saat. Ve doğru gösteriyor, birkaç tane daha göreceksiniz fakat onlara aldanmayın en doğrusu bu.
25 Euro kişi başı ödeyerek Gondol sefası yapmaya gidiyoruz. Öncelikle şunu bilin filmlerdeki gibi başınızda şarkı söyleyen biri olmayacak yani olsa da bu paraya değil. Özel olarak kiralamalısınız.
Sizi bu paraya Gondola 6 kişi bindirip başınıza da bir kürekçi koyacaklar ve fazla hareket etmeden turu tamamlamanızı bekleyecekler. Şu ana kadar düşen yolcu olmamış ama rehber olmuş, bunu da bizim rehber gülerek anlatıyor :)
Gondol yaklaşırken en arka 2'li koltuğa oturamayacaksanız şahsi tavsiyem arkadakilere yer verip, sonraki gelendeki koltukları kapmanızdır. Çünkü yanlara oturup öne bakayım diye belim ağrıdıktan sonra bunu yapmadığıma bin pişman oluyorum.
Daracık bu kanallarda bazen 3 gondol yanyana geçiyor, köşelerden sıyırarak solluyor, yani anlayacağınız kullananlar bir hayli zanaatkar :) Bu arada sürekli birbirleriyle dedikodu halindeler hiç susmadan.
Bu arada turdan gruplar yanyana geldiğinizde mutlaka resim çekilin, sonra birbirinize gönderirsiniz, bu açıdan kendi kendinizi çekmenin imkanı yok :)
Gezdiğiniz kanallar doğal değil tamamen insan işi, bu kadar su dolu bir şehirde yaşamak için kendilerine yollar yapmışlar.
Bu Japonlara da hastayım valla :)
Rehberimiz bize şehir turu yaptırdıktan sonra serbest bırakıyor, karnımız zil zurna aç. Tavsiye olarak da Self Service'i öneriyor.
Dilerseniz dilim pizza alabilir, ya da et, domuz, lazanya..vs tercih edebilirsiniz. Ben Lazanya, sevgili ise tavuk yiyoruz, su, sebze çorbası, ekmek,salata.vs derken hesap; 41,40 Euro (yani yaklaşık; 120 TL civarı)
Aklınızda olsun burada 2 çeşit su var. Aqua Naturale olan; normal bildiğimiz su, Aqua Frizzante olan ise; mineralli su yani bir çeşit maden suyu.
Bu restoranın önünde bulunan köprüden manzara süper, mutlaka siz de çıkın, hatta bizim gibi karşısına geçin ki hediyelik bir sürü eşyanın satıldığı açık pazarı da görebilin.
Bir sürü magnet, saat, maske alıyoruz buluşma saatine az kaldığından sevgili kolumdan çekiştirmekle meşgul. Hediyelik maskelerimin hepsini buradan alıyorum, binbir çeşit var.
Arada burnu upuzun maskeler göreceksiniz. Bunları eskiden veba salgınında doktorlar takarmış. Onlarda veba olmadığını anlatmak ve koku almadan rahatça konuşabilmeleri içinmiş.
Bu arada dikkatinizi çekecektir asıl maskelerin yüzleri asla duygu içermez. Ne gülerler ne ağlarlar. Biz ne kadar çekici, şaşaalı bulsak da maske demek; veba demek buralarda.
Neden yapıldıklarına gelirsek ; 1348 yılında yaşanan veba hastalığı salgını nüfusun hemen hemen yarısının ölmesine neden olmuş. İşte o dönemlerdeki giyim tarzı da bu salgından etkilenmiş. İnsanların birçoğu hastalıklı görüntülerini ve yaralarını gizlemek için pelerinler, uzun eldivenler ve maskelerle hiçbir yerlerini göstermeyecek şekilde giyinmeye başlamışlar. İşte duygusuz maskeler bu veba salgını dönemini sembolize etmekteler.
Bu arada hediyelik eşya olarak murano camından saat alabilirsiniz, böyle söyleyince gayet pahalı gibi gözükse de 10-15 Euro ya rahatlıkla bulacaksınız, tabii gerçek murano değil :) Ama normal bir camdan ne farkı var İtalyan rehberimiz bile bilmiyor. Sadece tüm zenginler, ünlüler evlerinde özellikle Murano adasında üretilen bu camı kullanıyor ve gayet de pahalı elbette bu yüzden.
Murano demişken olaydan iyice sapayım da size anlatayım :) Eskiden Venedik'in içinde üretilen bu camlar için çok büyük fırınlar kullanılıyormuş ve devamlı yangınlar çıkmaktaymış. O yüzden Murano isimli bir adada cam üretiminin yapılmasına karar verilmiş, o günden sonra adı Murano camı olarak kalmış. Dilerseniz adayı gidip gezebilirsiniz.
Dubai'de yapılan camilerde, ünlülerin evlerinde, zenginliğin sembolü olarak buradan cam eserler gönderilmekte.
Bir de Burano adası var orada ise; dantel deryasına düşmüş gibi olacaksınız. her yerde dantel dolu dükkanlar karşınıza çıkacak. Çok enteresan olduğunu düşünmüyorum, cam işçiliği ve dantel, Türkiye'de zaten almış başını gidiyor.
Neyse efendim, bol bol alışveriş yaptıktan sonra buluşma noktamıza gitmeye az zaman çok yol var. Bir de üstüne wc ihtiyacı eklenince durum vahim. Kalabalıkta yollarda kaybola kaybola zevkli bir yolculuktan sonra vaporettomuza yetişiyoruz, herkes bizi bekliyormuş ki bindiğimiz an hareket ediyor. E ama napsaydık ki çok zevkliydi :)
Bangladeşli pazarından alışverişimizi tamamlayıp, kavunlu Granita'mızı alıp, otobüse biniyoruz.
Otoyolda her 30 Km'de bir bulunan Auto Grill'e giriyoruz. Genelde yemek ve wc ihtiyaçlarımızı bu şekilde karşıladık. İçinde marketi, restoranı, barı bulunan şehir dışı ihtiyaç yerleri buralar. Hepsinin adı da aynı.
Marketlerde onlarca çeşit makarna ve peynir mevcut. Siz bakmayın kahvaltıda peyniri tek çeşit verdiklerine genelde yemiyorlar ya pizzada yada yemeklerde kullandıkları bir sürü peynirleri var aslında. Ama peynir alışverişini gideceğimiz güne bırakıyoruz, bu sıcakta eriyip bozulmasınlar diye. Size bu konuda bazı tavsiyelerde bulunacağım ileriki yazılarda.
Biz devasa bir karabiber öğütücüsü alıp çıkıyoruz.
Wc lerde genellikle üstteki kapak bulunmuyor, evet doğru bildiniz resmen taşına oturuyorsunuz, en ufağından en şık restoranına kadar bu böyleydi, sadece otellerde farklı.
E tabi bir de taharet musluğu yok, benim gibi yanınızda sürekli ufak su taşımanız kolaylık sağlayacaktır.
Otellerde genellikle Bide denen ayrı bir yıkama mekanizması olacak. Yani wc nin içine koymamışlar da ayrı bir wc gibi yapmışlar, ondan kalk diğerine otur mantığı :)
Filmlere konu olmuş, maskeler ve sular şehri Venedik'ten artık ayrılıyoruz. Kısa fakat etkileyici bir gezi oldu. Şimdi yola koyulup Milano'ya gitme zamanı.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- 2013 NASIL GEÇTİ / 1. Bölüm
- 2013 NASIL GEÇTİ / 2. Bölüm
- 2013 İZMİR DE YILBAŞI
- 2014 YILBAŞI PROGRAMLARI
- AKHİSAR DAN EMİRALEM E...
- AKÇAY GEZİSİ
- ALİAĞA - İZMİR
- AYVALIK TA 2 BLOGGER
- AYVALIK-CUNDA (CENNET)
- AĞVA GEZİSİ...
- BALKONUMUZDAN BALIKLAR
- BAŞTAN SONA MALDİVLER
- BEYRUT GEZİSİ
- BODRUM BODRUM...
- BOZCAADA GEZİSİ
- Bodrum-Bitez-Turgutreis-Gümüşlük
- BÜYÜKADA ; BEN GELDİM...
- BİRGİ / ÖDEMİŞ
- CAVİT İN YERİ / GÜZELBAHÇE
- CUMARTESİ KEYFİ / AMRİTA SPA
- DALYAN VE İZTUZU PLAJI
- DENİZ UÇAĞINDAN MALDİVLER
- DEĞİRMEN (TİRE)
- DOĞU YA DOĞRU - 1
- DOĞU YA DOĞRU - 2
- DOĞU YA DOĞRU - 3
- Dağmaran Kahvaltı Evi
- Denize girmek için en güzel plajlar
- EFES ANTİK KENTİ (SELÇUK)
- EN GÜZEL PİKNİK ALANLARI - Yeni !!
- ESKİ DATÇA VE SELİMİYE
- ESKİ FOÇA - İZMİR
- ESKİ FOÇA ŞENLİĞİ
- ESKİŞEHİR BALMUMU MÜZESİ
- Egenin akciğeri; URLA
- Emirgan Korusu, Laleler ve Köşkler..
- Eskişehir Gezi Rehberi / 2.Bölüm
- Eskişehir Gezi Rehberi/1.Bölüm
- Evlilik Teklifi, Kız Kulesi, Ağva
- FASULİ - İSTANBUL
- Fethiye'de Neler Yapılır - 1.Bölüm
- Fethiye'de neler yapılır - 2.Bölüm
- GAZİANTEP GEZİ REHBERİ
- GAZİANTEP GEZİSİ - 1
- GAZİANTEP GEZİSİ - 2
- GAZİANTEP GEZİSİ - 3
- GAZİANTEP GEZİSİ - SON :(
- GAZİANTEP TEN NELER ALDIM
- GEYİKLİ BOZCAADA ÇANAKKALE
- GÖBEKLİTEPE - BALIKLI GÖL
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 1.Bölüm
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 2.Bölüm
- Güzeller güzeli; Mordoğan-Karaburun
- HAVA ALANINDAN...
- Haydi tatile; KUMBURGAZ 'a
- Hediyelik Eşya Günleri
- ITHAA / SU ALTI RESTORAN
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 1
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 2
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 3
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 4
- KAPUTAŞ PLAJI VE KAŞ
- KARAGÖL GEZİSİ
- KISA BİR YUNUS ŞOV...
- KIZ KULESİ HAKKINDA...
- Kozak ve Çam Fıstıkları
- MALDİVLER / MANTA BALIĞI
- MALDİVLER BALAYI / 1.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 2.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 3.BÖLÜM
- MALDİVLER DE YÜZMEK...
- MANTA BALIĞI (MALDİVLER)
- MASAJ / JAKUZİ (Maldivler)
- MERCANLARDA ŞNORKELLING
- Müthiş Bir Evlilik Yıldönümü !
- MİDİLLİ GEZİSİ - 1.BÖLÜM - Yeni !!
- MİDİLLİ GEZİSİ - 2.BÖLÜM - Yeni !!
- MİDİLLİ GEZİSİ - 3.BÖLÜM - Yeni !!
- MİDİLLİ GEZİSİ - 4.BÖLÜM - Yeni !!
- MİNİATÜRK / İSTANBUL
- NAZAR KÖY 'E YOLCULUK
- OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ
- PALAMUT BÜKÜ / DATÇA
- PRAG GEZİSİ (Metin Yılmaz)
- PRAG GEZİSİ II (KARLOVY VARY)
- Pamuklar içinde PAMUKKALE
- SAKLIKENT KANYONU
- SALVADOR DALİ SERGİSİ
- SEVGİLİM VE DEV BALIKLAR
- SIĞACIK/SEFERİHİSAR (cittaslow)
- Sevgilimin Doğum Günü / 2014
- Suların yuttuğu; HALFETİ
- Sutüven Şelalesi / Hasanboğuldu
- TANDIR ZEVKİ (GİZLİ BAHÇE)
- TESTİ GARDEN RESTORAN
- Teos Park-Sığacık/Seferihisar - Yeni !!
- Türkiye'nin ilk otomobili;Devrim
- TİRE - KAPLAN
- Urla'yı 7 geçe; ÖZBEK KÖYÜ
- WAFFLE - TURUNÇ
- YEMYEŞİL MALDİVLER...
- Yalıkavak-Türkbükü-Yel Değirmeni
- Yunanistan Vizesi Hakkında Herşey
- YÖRÜK MÜZESİ / FETHİYE
- ZEUGMA (BELKIS) KÖYÜ
- ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ
- ÇANDARLI / DİKİLİ-İZMİR
- ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
- Çanakkale'nin meşhur; Peynir Helvası
- ÖZGÜRLÜK ANITI VE OSMANLI
- Özel Araç ile Yurtdışına Çıkış
- İSKENDERİN MABEDİ; Mavi Dükkan
- İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...
- İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
- İZMİR İÇİN LEZZET DURAKLARI
- İÇMELER / MARMARİS
- ŞIK RESTORANLAR
- ŞİRİNCE