Heyecanla beklenen, haftalar öncesinden “uff acaba bu sene ne yapsam da onu mutlu etsem” diye kafayı yediğim önemli gün geldi çattı; sevgilimin doğum günü :)“Sevgili günlük” yazımda bahsettiğim gibi kayak otelleri çalışmam işe yaramadı, doğum günü çocuğu “Midilli ye gideceğiz, boşuna izin almayalım, masraf yapma” dedi :( Şimdi de anlatıp duruyor bilmem kim gitmiş de çok zevkliymiş diye, Alla alla söyleme bari dimi ama...
Neyse efendim, o kadar çalışma güme gidince, başa döndük tabii. Evde pasta-hediye olarak geçirmek istemiyorum. İşte o an imdadıma blog arkadaşım Munise yetişiyor. Yazımın altına yorum olarak Çetmihan Otel’i tavsiye ettiğini yazıyor.
İnternetten araştırınca ben de otele aşık oluyorum. Hatta sitesinde o kadar güzel müzikler var ki o günden beri sürekli açık tutuyorum o sayfayı. Merak edenler için; http://www.cetmihan.com/ Kazdağlarında bulunan bu otelin; kral dairesinde şömine, hamam olduğunu öğrendiğim an ise yüzümde güller açıyor.
Vakko’dan beğendiği kravatı hediye olarak aldım. Otelle bıktırıncaya kadar telefonda konuşup, mailleştim. Odayı kırmızı güllerle süslemelerini tembihledim. Hazırlıklar tamamdır.
Cumartesi sabah erkekenden yola çıkıyoruz, yol Aliağa’dan yaklaşık olarak 2 saat sürüyor. Şakran, Çandarlı, Dikili, Ayvalık, Küçükkuyu istikametinde ilerliyoruz. Küçükkuyu’ya sadece 7 Km uzaklıkta. Assos ve Behramkaleye’de inanılmaz yakın.
Otele girer girmez anlıyorum ne kadar zevkle yapıldığını zaten “2012 Voyager En iyi butik otel ödülünü” kazanmış, sonuna kadar da hak ettiğini düşünüyorum.
Garsonları, çalışanları bile otel sahibi gibi karşılıyor sizi, biz bavulları taşıdı diye bahşiş bile vermeye çekindik düşünün.
Daha odanın kapısını görünce bile heyecanlanıyorum, şu şıklığa bakar mısınız;
Evimin padişahına da bu oda yakışırdı, ben de cariyesi olarak dolanıp duracağım artık etrafında çaresi yok :)
Yatak odası tüllerle ayrılmış, şık bir koltuk takımı odayı şenlendirmiş, şömine hakkında yorum yapmaya bile gerek yok bence, akşam bol bol keyfini çıkaracağız nasılsa :)
Banyo; Türk hamamı tarzında dizayn edilmiş, kurnası, tası, mermer ve yerdeki resimle birlikte inanılmaz karizmatik gözüküyor.
Oteli geziyoruz; restoranı bir ömür, renkli camlar, şık bir avize, bir sürü şömine, yeşil odadaki tablolar...
Sandalyelerin bile arkasına resimler yapılmış, masalar boyanmış, koltuklar özenle seçilmiş.
Bahçesi süper, şirin bir köprüsü bile var, altındaki havuz ise balık dolu :)
Şu ağacın altında kahvaltı yapıp, şezlonglar da çayınızı yudumlamak istemez miydiniz.
Otelden çıkıp biraz da etrafı keşfedelim diyoruz. Yakınlarda Mıhlı Şelalesi varmış ama görevliler tavsiye etmedi, biz de onun yerine Assos’a doğru yola koyulduk.
Bir arkadaşım; “Sevgili olmadan gitsen bile orada mutlaka aşık olursun o kadar romantik” demişti.
Behramkale’ye kadar minik minik beachler, oteller var denizin kenarında. Bu arada su cam gibi pırıl pırıl.
Muhteşem manzaralar eşliğinde Behramkale’ye vardık bile. Yürümeye karar veriyoruz, fakat araba ile o yokuşları çıkmadığımız için sonradan çok ağlaşıyoruz, siz bizim hatamıza düşerek yürümeyin sakın hele de hava sıcaksa :)
Ünlü düşünür Aristo’nun aşkı bulduğu, Athena Tapınağından denizi seyrettiğimiz, Midilli adası manzaralı Behramkale’yi size daha sonra ayrıntısı ile yazacağım, buradaki 2-3 kelimeye sıkıştırmak istemem.
Karnımızı da yine Assosta gözleme, sarma, lahana dolması 3 lüsü ile dolduruyoruz.
İşte bu noktada bıraksaydık çok keyifli olacaktı, fakat her gördüğü kahverengi tabelaya uğramayı adet edinmiş bizi kesmedi, Babakale 29 Km levhası da bunlardan biri :)
29 Km yi döne dolaşa, onlarca viraj ve dar bir yolda gittiğimizi ve karşımıza boş bir kale ve ufak bir deniz kıyısı çıktığını düşünürsek, dönüş yolunda (otele kadar ) uyumamı da hoş göreceksiniz :)
Doğum günü çocuğunun da pestilini çıkarmayı başardık en sonunda. Otelde biraz dinlenip, akşam yemeğine iniyoruz. Muhteşem bir Levrek, hamsili pilav, mezeler ve lezzetli bir şarap (90 TL verdiğim şarabın, ertesi gün; markette 15 TL olduğunu gördüğüm an yüzümün şeklini görmeliydiniz)
Bangır bangır çalan doğum günü müziği, utancından kafasını masanın altına saklamaya çalışan sevgili, pembe lezzetli bir pasta ve sürekli sırıtan bir Özlem :)
Odaya çıktığımızda her yer gül yaprakları ile süslü, şömine çıtır çıtır yanıyordu.
Tüm ışıklar kapalı, sadece ateşin kırmızılı sarılı rengi odaya dolmuş, odunların yanarken çıkardığı ses nasıl keyifli anlatamam. Evim müsait olsa o dakika eve de bir tane şömine yaptıracağım o derece.
Önündeki koltuklarda bol bol sohbet ediyoruz Kralımla :), sanki yeni tanışmış gibi heyecanlıyım o an. Burada kesip, sabaha kadar olan kısmı atlıyorum, biliyorsunuz RTÜK :)
Kazdağlarının içinde, enfes bir kahvaltıyla güne başlıyoruz. Dekorasyonu gibi kahvaltısı da özenli.
Artık ayrılma vakti geldi, fiyatı makul olsa gel 1 hafta kal, kafa dağıt (tabii bizim gibi habire yol yapmayacaksan)
Benim için bu dünyanın en ince düşünen, temiz kalpli, sevgi dolu, saygılı ve yakışıklı erkeğinin doğduğu özel bir gündü. Bu arada Sema anneme de sevgilerimi göndereyim bunun için hemen :)
İnşallah ağzımızın tadı hiç bir zaman bozulmaz, bizim ve tüm sevenlerin kalplerindeki aşk gün geçtikçe büyür ve Sevgilimi her daim böyle gülümserken görürüm. Amin.
Çetmihan Otel ile yorum yapmam gerekirse; muhteşem, birçok ülke gezmiş sahibi Tarık Bey çok zevkli, bu arada diğer otelleri olan Manici Kasrı’nı da çok merak ediyorum. Fakat yediğinize içtiğinize dikkat edin, fiyatlar makul değil.
Dönüş yolunda yine “Babakale” den ders almamış gençler olarak “Zeus Altarı 2” yazan kahverengi tabeladan sapıyoruz. Biri bizi durdursunnnnn...
Tabelanın üzerindeki 2 rakamı kilometreyi falan anlatmıyormuş onu anladık. Resmen dağın üzerine tırmandık. Kapısına gelince içeri araba ile girilmeyeceğini anlayıp başladık yürümeye.
Size şöyle anlatayım; yaklaşık 2 Kmlik bir dağ yolunda sadece sevgilimle ben yürüyoruz, etrafımız resmen orman, sürekli çıtırtılar geliyor, saat daha erken olduğundan sanırım; in cin top oynuyor.
Elimize birer tane uyduruk taş alıyoruz (sevgilim çok keskin olduğunu iddia ediyor) ben 3,5 atarak yürürken burada yaban domuzu da olur, tinerciler bizi kesse kimsenin ruhu duymaz, ya karşımıza ayı çıkarsa diye bıdı bıdı edip duruyorum. Niyetim sevgiliyi vazgeçirmek.
Neyse efendim ne göreceksek görelim, sonra arkama bakmadan kaçacağım buradan :)
Bana 10 Km gibi gelen kabus yolunda yürüyüp Zeus Altarına ulaşıyoruz. Muhteşem bir manzara karşılıyor bizi. Ortada bir sunak var, eskiden suyu burada stokluyorlarmış.
Şimdi ise temiz yurdum insanı, çevre kirlenmesin diye!!! sunağı su şişesi ve bira kutularıyla doldurmuş. İçinde bugün hala su olması ise ilginç geldi bana.
Altar ; adak adanılan, kan akıtılan anlamında kullanılmış. Burası Homeros’un İlyada’sında Zeus’un; Hera yı görüp aşık olduğu yer. Ayrıca kendileri Truva savaşlarını da buradan izlemiş.
Elimize silahlarımızı! alıp, kozalak toplayarak arabaya dönüyoruz. Bu kozalakları altın sarısı pırıltılı boyayıp eve koyacağım :)
Küçükkuyu, Edremit, ee buralara kadar geldik bir de Akçay’a uğrayalım diyoruz. Müthiş manzaralı Mado’da künefelerimizi de afiyetle yedikten sonra yeni dostlar alıyoruz. Ohhh bir otursam bir hafta yerimden kalkmadan, yemeden içmeden okusam keşke hepsini :)
Güzel memleketimiz Aliağa’da gezimizi tamamlıyoruz.
Her atan kalp için sevgi ve aşk diliyorum. Sanki doğum günü çocuğu benmişim gibi :)
Sevgilimin doğum gününü buradan da tüm kalbimle kutlar; gözlerinden akacak her damla yaşın mutluluktan olmasını dilerim.