Uzo'su, samimiyet fışkıran insanları, güzel manzaralarıyla ünlü Midilli gezisi için hazırlıklarımız tam gaz devam ediyor. Bu arada
Midilli dedim ama bunu söyleyen tek ülkeyiz, başkenti "Mytilene" olduğundan bize kolay gelmiş sanırım. Asıl adı "Lesvos". Okunurken Lesbos oluyor (v ler b okunuyor Yunancada).
Lesbos derken bir garip hissettiniz değil mi, ama doğru Eşcinsel kadın şair Sappho'nun memleketi burası. Ona atfen Lésvoslu anlamına gelen lezbiyen sözcüğü 1800'lü yıllardan itibaren kadın eşcinsel anlamında kullanılır olmuş. Adada özellikle Sapho'nun doğum yeri olan; Erossos eşcinsel kadınların mabedi :)
Biz daha önceki yazımda bahsettiğim gibi tek girişli değil de Multi Schengen vizesine başvurmuştuk. Nedeni ise; Haziran sonunda İtalya turunu da araya sıkıştırmaktı, vizeyi 6 ay verdiklerinden güle oynaya oraya da gidebiliriz artık :)
Midilli'ye feribot ile Ayvalık'tan rahatlıkla ulaşabilirsiniz, feribot biletlerini Jale Tur veya Turyol 'dan temin ediyoruz, ikisinin de fiyatları ve feribotları aynı, hatta ve hatta kalkış saatleri bile bir :)
Normal fiyatı (Gidiş Dönüş); 90 TL, fakat internet sitesinden alırsanız 75 TL ye iniyor. Con con bir indirim bence :)
Şahsen biz Jale tur dan çok memnun kaldık, feribot saati değişince Midillideki araç kiralama şirketini bizim adımıza arayıp geç kalacağımızı bildirdi ve gerekli düzeltmeleri bile onlar yaptı.
75 TL ne kadar uygunmuş diyen arkadaşlara ufak bir hatırlatma; Midilli'den buraya aynı feribotla geçmek 6+6:12 Euro. Türk'ün Türk'e attığı kazıktır bu :)
Şimdiiii; vize tamam, feribot bileti de hazır, tüm paralar Euro'ya çevrildi. Ne kaldı elbette ki sevgili ülkemin acaba daha ne kopartabilirim diye düşünerek koyduğu yurtdışı çıkış fonu :) Ziraat Bankasına 15 er TL fonumuzu da yatırdık. Bu ücreti feribot a binmeden limanın içinde bulunan vezneden de yapabilirsiniz sıkıntı yok :)
Artık gidiş gününü bekleyebiliriz.
Artık gidiş gününü bekleyebiliriz.
Önüme haritayı açıp acaba şu rotayı mı takip etsek, buraya mı gitsek, nerelerde mola versek diye uzunca çalışıyorum. Adanın en doğusunda bulunan Mytilene den giriş yapacak feribot. En turistik yeri kuzeydeki Molivos (Mthymna). Batı kısmında meşhur Erossos ve Sigri var. Hepsini gezmek lazım :)
Vizeyi alırken Booking'den ayırttığımız otelin 2 gecesini de iptal ediyorum ki nerede akşam orada sabah tarzında bir tatil olsun. Hatta o günlere yeniden otel rezervasyonu da yapmıyorum, neresini beğenirsek orada kalalım diye. Serserilik yapmak bizim de hakkımız di mi ama :)
Son program şöyle oluyor;
Vizeyi alırken Booking'den ayırttığımız otelin 2 gecesini de iptal ediyorum ki nerede akşam orada sabah tarzında bir tatil olsun. Hatta o günlere yeniden otel rezervasyonu da yapmıyorum, neresini beğenirsek orada kalalım diye. Serserilik yapmak bizim de hakkımız di mi ama :)
Son program şöyle oluyor;
Perşembe sabahı izinliyiz diye sevinirken sevgilim yetişmeyen bir iş yüzünden 6 saat çalışmak zorunda kalıyor, ben de fırsattan istifade kuaförde alıyorum soluğu, fön, manikür tamam. Sevgili kuşumuz Fıstık'ı da teyzoşuma bırakıyorum.
Bavullar hazır, iki arada bir derede Fringe den de bir bölüm seyrediyorum. Bu ara takıntı haline geldi bu dizi bende :) Bi fırt izlemeden hiç bir iş yapmak istemiyorum.
Tabi ardından "yaaa bensiz izlemişsin, aşkolsun, ee ne oldu peki, Dunham ne dedi..vs" diye soran kocamı hesaba katmıyorum bile.
Gezimize Metin'in üniversiteden can arkadaşı, çok sevgili Elif de eşlik edecek. Elif uçağın rötarından dolayı sinir küpü olarak , metroya oradan Aliağa'ya gelene kadar sevgilim işten çıkmış, tüm hazırlıklar bitmiş oluyor.
Onu metrodan alıp 1 saat sürecek olan Ayvalık'a doğru yola koyuluyoruz. Bu arada bizi ter basıyor, meğerse klimamızın havası kaçmış, ılık ılık üflüyormuş :)
Onu metrodan alıp 1 saat sürecek olan Ayvalık'a doğru yola koyuluyoruz. Bu arada bizi ter basıyor, meğerse klimamızın havası kaçmış, ılık ılık üflüyormuş :)
Hava yaz mevsimini aratmıyor, pencereler açık püfür püfür eğlenceli bir yolculuk bizimkisi. Tabii sevgilimin her 5 dakikada bir tekrarladığı "Elif akşamdan gelmeliydin,yetişemeyeceğiz" sözünü saymazsak.
Bizimki öyle ucu ucuna olan programları sevmez, uçağa bile 2,5 saat önce gider saf saf bekleriz.
Bizimki öyle ucu ucuna olan programları sevmez, uçağa bile 2,5 saat önce gider saf saf bekleriz.
Elif artık intihar etme moduna gelmişti ki, Allahtan yol bitiyor :) Artık Metin ağzını açınca Elif devamını getirir durumdaydı, "Tamam Metin bence de akşamdan gelmeliydim hırrr" şeklinde :)
Limanın hemen sağ tarafında ücretli otopark var, oraya arabayı park ediyoruz. Perşembe akşam-Pazar akşam arası için 20 TL ücreti var. Limanın hemen karşısında feribot şirketlerinin ofisleri bulunuyor. Herhangi bir sorunda kolayca ulaşım sağlanabilir.
17:00 de kalkması gereken feribotun saatini; 18:00 olarak değiştirmişler ve kapıları da açmadılar. Hudut kapısının bahçesinde oturup, sevgilinin yan taraftaki restoranda yaptırdığı adana dürümleri bir güzel mideye indiriyoruz, yanına da çay söylüyoruz.
Biz sivri akıllılar olarak tüm paramızı Euro yapınca, çayları ödemek de Elif'e düşüyor bu durumda :) Sanki bir daha hiç dönmeyecekmişiz gibi :)
Adana'ları bir güzel mideye indirmiş, çayları yudumlamışken önümüzdeki sıra da sürekli artıyor. Aslında buna sıra demek pek mümkün değil sanırım. Yığılma daha doğru bir kelime olacaktır.
Etrafımız Yunan kaynıyor, hepsinin önünde meşhur içecek Frappe :) Adada herkes bunu içiyor; soğuk kahve de diyebiliriz. Ismarladığınızda mutlaka bir ton soruya da maruz kalıyorsunuz; sütlü mü , şekerli mi..vs. Ben sütlü ve şekerliyi sevdim.
Bir de bu adalı kadınlar transparan seviyor, beller de her daim açık :) Fakat güzeller mi bence hayır!!! valla Türk kadının eline su bile dökemezler. Yani taraf tutmuyorum, biz daha güzeliz bayanlar giderken rahat olun diye yazıyorum :)
Şimdi sevgilime de sordum o da bana hak verdi, tabi biraz eli mahkum ama olsun :)
Yanımızda ellerinde bisikletlerle dolaşan Türk abilerimiz var, maaşallah bu ne zevk Yurtdışında bisiklet turu yap gel, ohhhh
Biz gitmeden internet üzerinden aracımızı kiralamıştık, Lesvos Rent a Car dan. Çok da memnunuz. Sanırım birkaç yerli kiralama şirketinin birleşiminden oluşuyor. Bizim araçta Best Rent a car yazıyordu.
İlk önce en bilinen kiralama şirketlerini aradık; Avis, Sixt, Hertz.. vs onlar ille de uluslararası ehliyet istediler. O ehliyet olmadan aracı kiralamıyorlar haberiniz olsun.
Uluslararası ehliyet almak isteyenler; Turing'e başvurmak zorunda. İzmir'de Sevinç Pastanesinin hemen üstünde.
İlk alımda 375 TL ödeyerek 1 yıl süreli ehliyetinizi hemen alabiliyorsunuz. Daha sonraki yenilemelerde her yıl için 200 TL daha ödemek durumunda kalıyorsunuz. İstenen evraklar ve daha ayrıntılı bilgi için tık tık !
Bu durumda biz de yerli kiralama şirketine yöneldik elbette. Aracı telefonla yada adada kiralarsanız 3 Günlüğü; 90 Euro, internetten alırsanız 53 Euro, bu arada gitmeden sadece kartınızdan depozito olan 8 Euro çekiyorlar, gerisini adada ödüyorsunuz.
Bu arada internetten ödeme yapmak için Paypal sistemine üye olmanız gerekiyor, benim pimpirikli sevgilim hemen kendine bir de düşük limitli sanal kart çıkartıyor. İçimiz rahat. İsterseniz sanal karta tek kullanımlık limit de belirleyebiliyormuşsunuz, bu da faydalı bir bilgi.
Bence özellikle de bayram..vs kalabalık günlerde, önceden araba ayarlanmalı, oraya gidip ya fazla para ödeyebilir, ya da araçsız kalabilirsiniz, arabasız da adada zaman geçirmek bir hayli zor
Dilerseniz kendi aracınızla da Midilli'ye geçmek mümkün. Fakat aklınızda olsun feribot yaklaşık 15-17 araç alıyor, hatta bazen tur otobüsü de girerse bu sayı daha da azalabilir. Jale yada Turyol'dan önceden rezervasyon yaptırmak şart yani.
Artıııı; yeşil Sigorta dedikleri yurtdışı seyahatinizi kapsayacak bir sigorta da yaptırmanız gerekiyor araca; bunun 15 günlüğü; 63 Euro, 1 aylığı 78,75 Euro... süre uzadıkça fiyatı da artıyor.
Sizce aracınızla gitmeye gerek var mı bu durumda, zaten ödediğimiz kira ücreti sigorta ücretinden düşük :)
Etrafımız Yunan kaynıyor, hepsinin önünde meşhur içecek Frappe :) Adada herkes bunu içiyor; soğuk kahve de diyebiliriz. Ismarladığınızda mutlaka bir ton soruya da maruz kalıyorsunuz; sütlü mü , şekerli mi..vs. Ben sütlü ve şekerliyi sevdim.
Bir de bu adalı kadınlar transparan seviyor, beller de her daim açık :) Fakat güzeller mi bence hayır!!! valla Türk kadının eline su bile dökemezler. Yani taraf tutmuyorum, biz daha güzeliz bayanlar giderken rahat olun diye yazıyorum :)
Şimdi sevgilime de sordum o da bana hak verdi, tabi biraz eli mahkum ama olsun :)
Yanımızda ellerinde bisikletlerle dolaşan Türk abilerimiz var, maaşallah bu ne zevk Yurtdışında bisiklet turu yap gel, ohhhh
Biz gitmeden internet üzerinden aracımızı kiralamıştık, Lesvos Rent a Car dan. Çok da memnunuz. Sanırım birkaç yerli kiralama şirketinin birleşiminden oluşuyor. Bizim araçta Best Rent a car yazıyordu.
İlk önce en bilinen kiralama şirketlerini aradık; Avis, Sixt, Hertz.. vs onlar ille de uluslararası ehliyet istediler. O ehliyet olmadan aracı kiralamıyorlar haberiniz olsun.
Uluslararası ehliyet almak isteyenler; Turing'e başvurmak zorunda. İzmir'de Sevinç Pastanesinin hemen üstünde.
İlk alımda 375 TL ödeyerek 1 yıl süreli ehliyetinizi hemen alabiliyorsunuz. Daha sonraki yenilemelerde her yıl için 200 TL daha ödemek durumunda kalıyorsunuz. İstenen evraklar ve daha ayrıntılı bilgi için tık tık !
Bu durumda biz de yerli kiralama şirketine yöneldik elbette. Aracı telefonla yada adada kiralarsanız 3 Günlüğü; 90 Euro, internetten alırsanız 53 Euro, bu arada gitmeden sadece kartınızdan depozito olan 8 Euro çekiyorlar, gerisini adada ödüyorsunuz.
Bu arada internetten ödeme yapmak için Paypal sistemine üye olmanız gerekiyor, benim pimpirikli sevgilim hemen kendine bir de düşük limitli sanal kart çıkartıyor. İçimiz rahat. İsterseniz sanal karta tek kullanımlık limit de belirleyebiliyormuşsunuz, bu da faydalı bir bilgi.
Bence özellikle de bayram..vs kalabalık günlerde, önceden araba ayarlanmalı, oraya gidip ya fazla para ödeyebilir, ya da araçsız kalabilirsiniz, arabasız da adada zaman geçirmek bir hayli zor
Dilerseniz kendi aracınızla da Midilli'ye geçmek mümkün. Fakat aklınızda olsun feribot yaklaşık 15-17 araç alıyor, hatta bazen tur otobüsü de girerse bu sayı daha da azalabilir. Jale yada Turyol'dan önceden rezervasyon yaptırmak şart yani.
Artıııı; yeşil Sigorta dedikleri yurtdışı seyahatinizi kapsayacak bir sigorta da yaptırmanız gerekiyor araca; bunun 15 günlüğü; 63 Euro, 1 aylığı 78,75 Euro... süre uzadıkça fiyatı da artıyor.
Sizce aracınızla gitmeye gerek var mı bu durumda, zaten ödediğimiz kira ücreti sigorta ücretinden düşük :)
Tamam feribot 18:00 de kalkacak fakat bu kuyruğun bitmesi ne mümkün, kapıdan zar zor giriyoruz, gümrükçülere pasaport'u damgalatıp Duty Free ye bir göz atıyoruz. 10'lu Marlboro sigarası 23.5 Euro bakalım karşı tarafın Duty Free'si nasıl, gidip göreceğiz.
Bu arada sigara kullanmıyoruz sadece kıyas yapabilme amacı taşıyor bu gözlem :)
O kalabalık 2 feribota dağılıveriyor, bu gibi durumlarda önden giden yol alır unutmayın. Biz içeri girene kadar zevkine düşkün Yunan milleti koca koca koltuklara tek başına kurulmuş, tüm çantalarını da başkası oturmasın diye yanına sıralamış bile. Neyse birilerine diş gösterip ilişiyoruz kenara bir yerlere.
Ben Japon turist gibi her şeyin fotoğrafını çekmekle meşgulüm. Hava sıcaksa dışarıda keyif yapmak en güzeli, fakat sürekli oturmayın fena esiyor.
Ayvalık yavaş yavaş gözden kayboluyor. Yolculuk denize nazır yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Bazen feribotlara yunuslarda eşlik ediyormuş. Biz göremedik inşallah sizlere denk gelir.
Bu arada benden söylemesi, kağıt bardakta çay; 4 TL, cips ise 5 TL. Valla yediklerimiz bunlar siz tedbirli davranın diye uyarmak istedim :) Bizim Yunan arkadaşların her birinde yine Frappe, denize karşı keyif yapmaktalar.
Midilli yavaştan gözükmeye başladı, gayet şirin bir ada derken limanda kocaman bir yolcu gemisi pis dumanıyla herkesi zehirliyor. Kötü kokular eşliğinde ayak basıyoruz.
Aman Tanrım o da ne! tıklım tıkış bir kuyruk burada da bizi bekliyor. Hayır anlayamıyorum ki daha sezon değil, hafta sonu değil, günlerden; Perşembe bu kalabalık nedir. Burayı yazın ve tatillerde düşünemiyorum.
Bundan sonra o feribottan ilk önce inen ben olmazsam yüzüme tükürün, bu ne arkadaş.
Şimdi şöyle anlatayım; tıklım tıkış olarak bir binaya giriyorsunuz, ucunda ufak bir kapı var oraya kadar yandan sağdan soldan kaynaklarla ilerliyorsunuz.
Kocaman bir bidonun altındaki iğne ucu büyüklüğünde bir delikten su boşalttığınızı düşünün, işte bizim durum da aynen bu şekilde.
Bu arada adaya girerken Duty Free ye alınmıyorsunuz, sadece adadan ayrılırken uğrayabilirsiniz.
İşte o iğne ucuna geldiğinizde yol 2 ye ayrılıyor, sağ taraf Avrupa Birliği vatandaşlarına, sol da bize ait. Döne döne gümrük memurlarının huzuruna teşrif ediyoruz. Bol bol pasapartlarımızı inceliyorlar.
Unutmadan; eğer ki pasaportunuzda KKTC vizesi varsa sizi içeri almayacaklar, bu çok önemli bir konu. KKTC vizesi var , Yunan vizesi yok haberiniz ola :)
Bu arada kendi vatandaşlarının bavullarına tek tek bakıyorlar çünkü Türkiye'den et ve süt ürünlerinin girişleri hastalık bulaşma riskinden dolayı yasak. Bizim bavullara bakılmıyor.
En sonunda gümrükten çıkıp adaya ayak basıyoruz, saat 20:30. Bu kadar eziyete rağmen bu kadar kısa sürede yurtdışında olduğunu bilmek çok güzel bir duygu.
Kapının önünde elinde "Yılmaz" yazan bir kartla bekleyen George'u görüyoruz. Okuduğum bloglarda adada ufak araba şart diye öğnenmiştik, bu durumda Micra yada o statüde bir araba istemiştik. İşte kapının önündeki ufacık, şirin arabamız Daihatsu Sirion :)
Depozito haricinde kalan 45 Euro'yu peşin ödüyoruz. Pazar 15:00'e kadar bize ait. Yakıt 2 çizgide, verirken de öyle olacakmış. Yahu arkadaş ver şunu full, biz de doldurup getirelim, hayır 2 çizgi, hadi tuttur bakalım şimdi işin yoksa :)
Üçümüzün bavullarını elbette ki almıyor bu ufaklığın bagajı, biri de arka koltukta Elif'e eşlik edecek el mahkum :)
İlk gece kalacağımız otel merkezde, iyi ki bu şekil tercih etmişiz çünkü sırada bekle..vs derken çok yorulduk, üstüne seyahat etmek zor olacaktı.
Otel için tüm yorumları okumuş, herkesten tam not almasından dolayı tercih etmiştik. En doğru kararı vermişiz, kaldığımız süre boyunca bu kalitede bir otel daha bulamadık.
Theofilos Paradise Butik Otel; Adını Lesvos'lu halk ressamından alan otel, tam şehir merkezinde. Yürüyerek 2 dakika da sahildesiniz o derece. Otoparkı da varmış fakat yol çalışması olduğundan biz kullanamadık.
Tabii oteli bulmamız tam bir eğlence, her yerde sağa dönülmez, sola dönülmez işaretleri var aynı bizim Yeni Foça gibi :)
Hatta bazı yerlerde durum aynen şu;
Biz arka sokaklara daldık, yakınız biliyoruz navigasyon sayesinde, ama bulabilmek ne mümkün. Baktık olmayacak park edip soralım dedik kiiiiii bilirsiniz erkekler hiç sevmez bu olayı, biz kadınlara kalsa sora sora Bağdat'ı buluruz ama bizim her şeyi bilen!, kimseye müdanası olmayan erkeklerimiz için bu durum çok can sıkıcı.
Neyse efendim, yol kenarında gençten bir arkadaşa soruyoruz oteli, biliyor ama bilmiyor gibi, o da yanından geçen bir bayanı durdurup Yunanca bir şeyler soruyor, o bu derken mahalle toplanıyor. Aralarında hiçbiri diğerinin söylediğini beğenmiyor.
O an sanki Midilli'nin en büyük sorunu bu konu :) Uzlaşmalarını beklerken Elif ile ben gülme krizine giriyoruz. Yahu "bilmiyorum" de geç di mi, yok ille yardım edecekler.
Biz gülüyoruz sevgili sinirleniyor, "susun yanlış anlayacaklar, yapmayın etmeyin" dedikçe biz daha da çok gülmeye başlıyoruz :)
En sonunda bizim ilk sorduğumuz gençten arkadaş, "beni de alın arabaya, götüreyim sizi" diyor. Yardımcı olamazsa kendini suçlu hissedecek anladık biz onu. Ok dedik bavulu Elif'in üzerine yatırdık olduuuu.
Gerçekten arabayla biraz karışık, her yer kazılmış dökülmüş. Sağolsun arkadaş bizi kapısının önüne kadar götürdü, teşekkür edip ayrıldık. Bi kahve (pardon Frappe) içseydik iyiydi aslında.
Adaya gelmeden elimdeki notlardan biraz Yunanca çalışmıştık mesela;
Merhaba: Kalimera
İyi akşamlar: Kalispera
Evet: ne
Hayır: Oki.. vs gibi
Otele girer girmez de hünerimizi göstereceğiz ya! resepsiyondaki sevimli bayana "Kalispera" diyoruz, o da yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "İyi Akşamlar" diyor. İşte bu da bize kapak olsun :)
Gitmeden birkaç kelime öğrenmekte fayda var, arada çok tatlı bir muhabbet oluyor. Onlar da mutlaka birkaç kelime Türkçe biliyorlar zaten.
Oteli anlatıyor bize; 2010 yılının Ağustos ayında açılmış, 4 yıldızlı ve 3 binadan oluşuyor. Eski bir konak restore edilerek zevkle döşenmiş. 24 saat açık resepsiyonu, havuzu, spası ile muhteşem. Bu arada 2012 de Booking de daha öncesinde de Tripadvisor'da en iyi otel ödülünü almış.
Kahvaltıyı sorduğumuzda aldığımız cevap süperdi, 07:00 - 10:30 arasında fakat dert etmeyin esnek bir kahvaltı. Rahat adamlar vesselam :)
Biz ba-yıl-dık otele, her yerinde tablolar, şık bir banyo, sıcakkanlı personel, 1 gece için çift kişi; 77 Euro verdik. Elif tek kişi diye 63 Euro verdi fakat ona da aile odası verdiler. Merdivenle çıkılan fazladan bir odası da vardı, kıskandım :)
Booking'den değil de keşke direkt oteli arayıp rezervasyon yaptırsaydık, sanırım fiyat daha makul olacaktı. Yeniden geliriz diye %10 indirim kartlarımızı da verdiler bu arada.
Siz siz olun otelle kendiniz irtibat kurun hem pazarlık şansınız da olur böylece. Bizim artık bir daha ki sefere inşallah, ee ne demişler hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma diye :)
Meraklı sevgilim durur mu, en yoğun sezonu ne zaman ve oda fiyatları nasıl olur diye de sordu; Temmuz ayında tavan yapıyormuş ve fiyatı da 98 Euro oluyormuş öğrenmiş olduk.
Üzerimizi değiştirip yarım saat dinlenme molası verdikten sonra kendimizi Mytilene'nin kalabalık sahiline atıyoruz. Her cafe, bar tıklım tıklım dolu. Sahilde turluyoruz, çok keyifli bir yer.
Önünden geçerken ağzımızın suyunu akıtan bir pastaneye dalıyoruz. Burada en çok ilgimi çeken rengarenk erişteler oldu.
Yenebilecek her türlü şeyden reçelleri var, geçen yaz Çeşme'de burada satılan markadan bir antepfıstığı reçeli almış ve bayılmıştık.
Biz neler var diye bakınırken, Elif kendine kocaman leziz bir dondurma külahı hazırlatıyor bu arada.
Yürümeye devam, sahilin sonuna doğru güzel bir kubbe görüyoruz.
Bu muhteşem yapı Agios Therapontas Kilisesi. Yanına gidip kapalı olmasına rağmen birkaç resim çekiyoruz, azametli bir yapı bence Midilli'nin en bilinen sembolü.
Bahçesindeki devasa köpek arkadaşla da oynaştıktan sonra artık bir frappeyi hakettiğimizi düşünüyorum.
Bu arada sigara kullanmıyoruz sadece kıyas yapabilme amacı taşıyor bu gözlem :)
O kalabalık 2 feribota dağılıveriyor, bu gibi durumlarda önden giden yol alır unutmayın. Biz içeri girene kadar zevkine düşkün Yunan milleti koca koca koltuklara tek başına kurulmuş, tüm çantalarını da başkası oturmasın diye yanına sıralamış bile. Neyse birilerine diş gösterip ilişiyoruz kenara bir yerlere.
Ben Japon turist gibi her şeyin fotoğrafını çekmekle meşgulüm. Hava sıcaksa dışarıda keyif yapmak en güzeli, fakat sürekli oturmayın fena esiyor.
Ayvalık yavaş yavaş gözden kayboluyor. Yolculuk denize nazır yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Bazen feribotlara yunuslarda eşlik ediyormuş. Biz göremedik inşallah sizlere denk gelir.
Bu arada benden söylemesi, kağıt bardakta çay; 4 TL, cips ise 5 TL. Valla yediklerimiz bunlar siz tedbirli davranın diye uyarmak istedim :) Bizim Yunan arkadaşların her birinde yine Frappe, denize karşı keyif yapmaktalar.
Midilli yavaştan gözükmeye başladı, gayet şirin bir ada derken limanda kocaman bir yolcu gemisi pis dumanıyla herkesi zehirliyor. Kötü kokular eşliğinde ayak basıyoruz.
Aman Tanrım o da ne! tıklım tıkış bir kuyruk burada da bizi bekliyor. Hayır anlayamıyorum ki daha sezon değil, hafta sonu değil, günlerden; Perşembe bu kalabalık nedir. Burayı yazın ve tatillerde düşünemiyorum.
Bundan sonra o feribottan ilk önce inen ben olmazsam yüzüme tükürün, bu ne arkadaş.
Şimdi şöyle anlatayım; tıklım tıkış olarak bir binaya giriyorsunuz, ucunda ufak bir kapı var oraya kadar yandan sağdan soldan kaynaklarla ilerliyorsunuz.
Kocaman bir bidonun altındaki iğne ucu büyüklüğünde bir delikten su boşalttığınızı düşünün, işte bizim durum da aynen bu şekilde.
Bu arada adaya girerken Duty Free ye alınmıyorsunuz, sadece adadan ayrılırken uğrayabilirsiniz.
İşte o iğne ucuna geldiğinizde yol 2 ye ayrılıyor, sağ taraf Avrupa Birliği vatandaşlarına, sol da bize ait. Döne döne gümrük memurlarının huzuruna teşrif ediyoruz. Bol bol pasapartlarımızı inceliyorlar.
Unutmadan; eğer ki pasaportunuzda KKTC vizesi varsa sizi içeri almayacaklar, bu çok önemli bir konu. KKTC vizesi var , Yunan vizesi yok haberiniz ola :)
Bu arada kendi vatandaşlarının bavullarına tek tek bakıyorlar çünkü Türkiye'den et ve süt ürünlerinin girişleri hastalık bulaşma riskinden dolayı yasak. Bizim bavullara bakılmıyor.
En sonunda gümrükten çıkıp adaya ayak basıyoruz, saat 20:30. Bu kadar eziyete rağmen bu kadar kısa sürede yurtdışında olduğunu bilmek çok güzel bir duygu.
Kapının önünde elinde "Yılmaz" yazan bir kartla bekleyen George'u görüyoruz. Okuduğum bloglarda adada ufak araba şart diye öğnenmiştik, bu durumda Micra yada o statüde bir araba istemiştik. İşte kapının önündeki ufacık, şirin arabamız Daihatsu Sirion :)
Depozito haricinde kalan 45 Euro'yu peşin ödüyoruz. Pazar 15:00'e kadar bize ait. Yakıt 2 çizgide, verirken de öyle olacakmış. Yahu arkadaş ver şunu full, biz de doldurup getirelim, hayır 2 çizgi, hadi tuttur bakalım şimdi işin yoksa :)
Üçümüzün bavullarını elbette ki almıyor bu ufaklığın bagajı, biri de arka koltukta Elif'e eşlik edecek el mahkum :)
İlk gece kalacağımız otel merkezde, iyi ki bu şekil tercih etmişiz çünkü sırada bekle..vs derken çok yorulduk, üstüne seyahat etmek zor olacaktı.
Otel için tüm yorumları okumuş, herkesten tam not almasından dolayı tercih etmiştik. En doğru kararı vermişiz, kaldığımız süre boyunca bu kalitede bir otel daha bulamadık.
Theofilos Paradise Butik Otel; Adını Lesvos'lu halk ressamından alan otel, tam şehir merkezinde. Yürüyerek 2 dakika da sahildesiniz o derece. Otoparkı da varmış fakat yol çalışması olduğundan biz kullanamadık.
Tabii oteli bulmamız tam bir eğlence, her yerde sağa dönülmez, sola dönülmez işaretleri var aynı bizim Yeni Foça gibi :)
Hatta bazı yerlerde durum aynen şu;
Biz arka sokaklara daldık, yakınız biliyoruz navigasyon sayesinde, ama bulabilmek ne mümkün. Baktık olmayacak park edip soralım dedik kiiiiii bilirsiniz erkekler hiç sevmez bu olayı, biz kadınlara kalsa sora sora Bağdat'ı buluruz ama bizim her şeyi bilen!, kimseye müdanası olmayan erkeklerimiz için bu durum çok can sıkıcı.
Neyse efendim, yol kenarında gençten bir arkadaşa soruyoruz oteli, biliyor ama bilmiyor gibi, o da yanından geçen bir bayanı durdurup Yunanca bir şeyler soruyor, o bu derken mahalle toplanıyor. Aralarında hiçbiri diğerinin söylediğini beğenmiyor.
O an sanki Midilli'nin en büyük sorunu bu konu :) Uzlaşmalarını beklerken Elif ile ben gülme krizine giriyoruz. Yahu "bilmiyorum" de geç di mi, yok ille yardım edecekler.
Biz gülüyoruz sevgili sinirleniyor, "susun yanlış anlayacaklar, yapmayın etmeyin" dedikçe biz daha da çok gülmeye başlıyoruz :)
En sonunda bizim ilk sorduğumuz gençten arkadaş, "beni de alın arabaya, götüreyim sizi" diyor. Yardımcı olamazsa kendini suçlu hissedecek anladık biz onu. Ok dedik bavulu Elif'in üzerine yatırdık olduuuu.
Gerçekten arabayla biraz karışık, her yer kazılmış dökülmüş. Sağolsun arkadaş bizi kapısının önüne kadar götürdü, teşekkür edip ayrıldık. Bi kahve (pardon Frappe) içseydik iyiydi aslında.
Adaya gelmeden elimdeki notlardan biraz Yunanca çalışmıştık mesela;
Merhaba: Kalimera
İyi akşamlar: Kalispera
Evet: ne
Hayır: Oki.. vs gibi
Otele girer girmez de hünerimizi göstereceğiz ya! resepsiyondaki sevimli bayana "Kalispera" diyoruz, o da yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "İyi Akşamlar" diyor. İşte bu da bize kapak olsun :)
Gitmeden birkaç kelime öğrenmekte fayda var, arada çok tatlı bir muhabbet oluyor. Onlar da mutlaka birkaç kelime Türkçe biliyorlar zaten.
Oteli anlatıyor bize; 2010 yılının Ağustos ayında açılmış, 4 yıldızlı ve 3 binadan oluşuyor. Eski bir konak restore edilerek zevkle döşenmiş. 24 saat açık resepsiyonu, havuzu, spası ile muhteşem. Bu arada 2012 de Booking de daha öncesinde de Tripadvisor'da en iyi otel ödülünü almış.
Kahvaltıyı sorduğumuzda aldığımız cevap süperdi, 07:00 - 10:30 arasında fakat dert etmeyin esnek bir kahvaltı. Rahat adamlar vesselam :)
Biz ba-yıl-dık otele, her yerinde tablolar, şık bir banyo, sıcakkanlı personel, 1 gece için çift kişi; 77 Euro verdik. Elif tek kişi diye 63 Euro verdi fakat ona da aile odası verdiler. Merdivenle çıkılan fazladan bir odası da vardı, kıskandım :)
Booking'den değil de keşke direkt oteli arayıp rezervasyon yaptırsaydık, sanırım fiyat daha makul olacaktı. Yeniden geliriz diye %10 indirim kartlarımızı da verdiler bu arada.
Siz siz olun otelle kendiniz irtibat kurun hem pazarlık şansınız da olur böylece. Bizim artık bir daha ki sefere inşallah, ee ne demişler hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma diye :)
Meraklı sevgilim durur mu, en yoğun sezonu ne zaman ve oda fiyatları nasıl olur diye de sordu; Temmuz ayında tavan yapıyormuş ve fiyatı da 98 Euro oluyormuş öğrenmiş olduk.
Üzerimizi değiştirip yarım saat dinlenme molası verdikten sonra kendimizi Mytilene'nin kalabalık sahiline atıyoruz. Her cafe, bar tıklım tıklım dolu. Sahilde turluyoruz, çok keyifli bir yer.
Önünden geçerken ağzımızın suyunu akıtan bir pastaneye dalıyoruz. Burada en çok ilgimi çeken rengarenk erişteler oldu.
Yenebilecek her türlü şeyden reçelleri var, geçen yaz Çeşme'de burada satılan markadan bir antepfıstığı reçeli almış ve bayılmıştık.
Biz neler var diye bakınırken, Elif kendine kocaman leziz bir dondurma külahı hazırlatıyor bu arada.
Yürümeye devam, sahilin sonuna doğru güzel bir kubbe görüyoruz.
Bu muhteşem yapı Agios Therapontas Kilisesi. Yanına gidip kapalı olmasına rağmen birkaç resim çekiyoruz, azametli bir yapı bence Midilli'nin en bilinen sembolü.
Bahçesindeki devasa köpek arkadaşla da oynaştıktan sonra artık bir frappeyi hakettiğimizi düşünüyorum.
Yürürken gördüğümüz muhteşem Pallenino Cafeye geliyoruz. Duvarları eski Midilli resimleriyle süslü. Ben frappe, Elif filtre kahve, sevgili ise; Mojito içiyoruz.
Elif garsonu pek bir beğeniyor, "bu kız çok şeker" deyince, adanın adından hareketle Metin'in dilinden tüm gezi boyunca kurtulamıyor. O artık Elif'in candy si :)
Elif garsonu pek bir beğeniyor, "bu kız çok şeker" deyince, adanın adından hareketle Metin'in dilinden tüm gezi boyunca kurtulamıyor. O artık Elif'in candy si :)
Hesap; 14 Euro tutuyor. Bu arada nereye oturursanız oturun ilk önce masaya su geliyor, hesap harici. Ve ada çeşme suyu kullanıyor. Bu kadar yakınız fakat biz hazır su tüketiyoruz insanın üzülmemesi mümkün değil.
Kazdağları olduğu söyleniyor suyun kaynağının. Tatlı ve içmesi rahat. Darısı bizim başımıza diyelim :)
Kazdağları olduğu söyleniyor suyun kaynağının. Tatlı ve içmesi rahat. Darısı bizim başımıza diyelim :)
Yürüyerek kolayca buluyoruz otelimizi, merkeze, markete, sahile ve hudut kapısına çok yakın. Artık uyumamız lazım, zira sabah 8 de uyanıp, güzel bir kahvaltının ardından yola koyulacağız.
Mutlu kalın...
Bizimle Midilli turuna devam etmek istiyorsanız;
Bizimle Midilli turuna devam etmek istiyorsanız;
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- 2013 NASIL GEÇTİ / 1. Bölüm
- 2013 NASIL GEÇTİ / 2. Bölüm
- 2013 İZMİR DE YILBAŞI
- 2014 YILBAŞI PROGRAMLARI
- AKHİSAR DAN EMİRALEM E...
- AKÇAY GEZİSİ
- ALİAĞA - İZMİR
- AYVALIK TA 2 BLOGGER
- AYVALIK-CUNDA (CENNET)
- AĞVA GEZİSİ...
- BALKONUMUZDAN BALIKLAR
- BAŞTAN SONA MALDİVLER
- BEYRUT GEZİSİ
- BODRUM BODRUM...
- BOZCAADA GEZİSİ
- Bodrum-Bitez-Turgutreis-Gümüşlük
- BÜYÜKADA ; BEN GELDİM...
- BİRGİ / ÖDEMİŞ
- CAVİT İN YERİ / GÜZELBAHÇE
- CUMARTESİ KEYFİ / AMRİTA SPA
- DALYAN VE İZTUZU PLAJI
- DENİZ UÇAĞINDAN MALDİVLER
- DEĞİRMEN (TİRE)
- DOĞU YA DOĞRU - 1
- DOĞU YA DOĞRU - 2
- DOĞU YA DOĞRU - 3
- Dağmaran Kahvaltı Evi
- Denize girmek için en güzel plajlar
- EFES ANTİK KENTİ (SELÇUK)
- ESKİ DATÇA VE SELİMİYE
- ESKİ FOÇA - İZMİR
- ESKİ FOÇA ŞENLİĞİ
- ESKİŞEHİR BALMUMU MÜZESİ
- Egenin akciğeri; URLA
- Emirgan Korusu, Laleler ve Köşkler..
- Eskişehir Gezi Rehberi / 2.Bölüm
- Eskişehir Gezi Rehberi/1.Bölüm
- Evlilik Teklifi, Kız Kulesi, Ağva
- FASULİ - İSTANBUL
- Fethiye'de Neler Yapılır - 1.Bölüm
- Fethiye'de neler yapılır - 2.Bölüm
- GAZİANTEP GEZİ REHBERİ - Yeni !!
- GAZİANTEP GEZİSİ - 1
- GAZİANTEP GEZİSİ - 2
- GAZİANTEP GEZİSİ - 3
- GAZİANTEP GEZİSİ - SON :(
- GAZİANTEP TEN NELER ALDIM
- GEYİKLİ BOZCAADA ÇANAKKALE
- GÖBEKLİTEPE - BALIKLI GÖL
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 1.Bölüm
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 2.Bölüm
- Güzeller güzeli; Mordoğan-Karaburun - Yeni !!
- HAVA ALANINDAN...
- Haydi tatile; KUMBURGAZ 'a
- Hediyelik Eşya Günleri
- ITHAA / SU ALTI RESTORAN
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 1
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 2
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 3
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 4
- KAPUTAŞ PLAJI VE KAŞ
- KARAGÖL GEZİSİ
- KISA BİR YUNUS ŞOV...
- KIZ KULESİ HAKKINDA...
- Kozak ve Çam Fıstıkları
- MALDİVLER / MANTA BALIĞI
- MALDİVLER BALAYI / 1.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 2.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 3.BÖLÜM
- MALDİVLER DE YÜZMEK...
- MANTA BALIĞI (MALDİVLER)
- MASAJ / JAKUZİ (Maldivler)
- MERCANLARDA ŞNORKELLING
- Müthiş Bir Evlilik Yıldönümü !
- MİNİATÜRK / İSTANBUL
- NAZAR KÖY 'E YOLCULUK
- OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ
- PALAMUT BÜKÜ / DATÇA
- PRAG GEZİSİ (Metin Yılmaz)
- PRAG GEZİSİ II (KARLOVY VARY)
- Pamuklar içinde PAMUKKALE
- SAKLIKENT KANYONU
- SALVADOR DALİ SERGİSİ
- SEVGİLİM VE DEV BALIKLAR
- SIĞACIK/SEFERİHİSAR (cittaslow)
- Sevgilimin Doğum Günü / 2014 - Yeni !!
- Suların yuttuğu; HALFETİ
- Sutüven Şelalesi / Hasanboğuldu
- TANDIR ZEVKİ (GİZLİ BAHÇE)
- TESTİ GARDEN RESTORAN
- Türkiye'nin ilk otomobili;Devrim
- TİRE - KAPLAN
- Urla'yı 7 geçe; ÖZBEK KÖYÜ
- WAFFLE - TURUNÇ
- YEMYEŞİL MALDİVLER...
- Yalıkavak-Türkbükü-Yel Değirmeni
- Yunanistan Vizesi Hakkında Herşey - Yeni !!
- YÖRÜK MÜZESİ / FETHİYE
- ZEUGMA (BELKIS) KÖYÜ
- ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ
- ÇANDARLI / DİKİLİ-İZMİR
- ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
- Çanakkale'nin meşhur; Peynir Helvası
- ÖZGÜRLÜK ANITI VE OSMANLI
- Özel Araç ile Yurtdışına Çıkış
- İSKENDERİN MABEDİ; Mavi Dükkan
- İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...
- İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
- İZMİR İÇİN LEZZET DURAKLARI
- İÇMELER / MARMARİS
- ŞIK RESTORANLAR
- ŞİRİNCE
19 yorum:
ay canim o pastahaneyi hatirliyorum..hersey nefis gorunuyordu.. ayrica o sahildeki cafelerde ben de oturmustum..keyifliydi..devamini merakla bekliyorum.. :)
Süper anlatmışsın, keyifle okudum..umarım bir gün gitmek nasip olur:)
:) Keyifli bir yer gerçekten, devamı çok yakında...
Çok teşekkürler canım, inşallah en kısa zamanda nasip olsun gitmek, sevgiler
Canım benim çok keyifle okudum yazını diğer yazılarını bekliyorum :)
Bu arada Fringe bende izledim hatta bitirdim bile muhakkak sonuna kadar izlemeni tavsiye ederim.4.Sezonda biraz sıkılıyor insan ama 5.sezonu izleyince hele de finali ben ağladım bile sonunda =)
Güzel bir anlatım ve bilgilendirme olmuş:=)
Ben de heyecanla izliyorum, uff merak ediyorum çoookk :)
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim.
Çok teşekkür ederim, ben de sizin resminize bayıldım
Bizde ailemle birlikte Haziran'da gideceğiz. Çok önceden aynı otele rezervasyon yaptırmıştık. Kahvaltı nasıl ?? Beğendiniz mi??
Bu arada başka gezecek yer ve önerilerinizi bekliyorum.
Yazınız çok güzel. Sevgiler :)
Ebru
Merhaba bence otel adadaki en guzel otel :) kahvaltisi da cok iyi. Cesitli. Yazilarin devami gelecek ayrintisi ile anlatacagim insallah faydasi olur
Adanın asıl adı lesvos değil Midilli'dir.Türk kanı dökülerek alınmıştır.yunan buraları içleracısı bir şekilde ve bedava esinmiştir.tarihe sahgısızlık ederek de Türk camilerini kaderine terk etmiştir.buralara gidip para dökmek ise tercih meselesidir.saygı duyuyoruz.
Sevgili sevgi, midilli onceleri roma imparatorluguna aitmis, Fatih SUltan Mehmet zamaninda Osmanli topraklarina katilmis.
Balkan savasi zamaninda Londra anlasmasi kapsaminda yunanlilara birakilmistir. Turk kani dokuldugu yanlis bir bilgi cunku yunanlilar tek kursun bile atmadan sahip olmuslar buraya.
Camiler konusunda ben de cok uzuldum,yazida da belirttim zaten ama belki biraz da bizim sucumuz. Sahip cikabilirdik tarihimize.
Neyse ufak bir bilgi vermek istedim. Senin dusundugun gibi oralara gidip gormesek bu kadar arastirma yapip ogrenebilir miydik bilmiyorum. Kafayi topraga gommektense gidip gormenin daha dogru oldugunu dusunuyorum.
Tabi aksini dusunenlerde olabilir onlara da saygi duyuyorum
Ada yunandan degil venedik ve cenevizlilerden,sovalyelerden yani cok daha once alindi...türk kani dokuldugu,3000 sehit verildigi,hatta adada sehitligin oldugu,kanuninin 6.kusak torunlarinin da hice sayildigi yanlis bir bilgi degil..yanlis diye yazdiginiz cevabi,sizden o sehitlerin hakki icin bir tarihci olarak duzeltmenizi onemle ve ricayla istirham ediyorum
Sevgi Hanım farklı kaynaklardan bakıyoruz sanırım, benim araştırmalarım sizden biraz farklı ama yine de yayınlamak istedim ve çok merak ettim. Midilli nin ayrıntılı tarihini okuyacağım en kısa zamanda.
Teşekkür ederim...en azindan bu yazilari okuyan gencler yanlis bilgi edinmemis olacak...sizin yazdiginiz yunanin tek kursun atmadigi dogru amabu ne demek bedavadan sabip oldu demek...turkler buralar icin savasmisti demek...en az 4 asir buralara adaletle hakim oldu fakat yunanin bedavadan eline kalisi ve camileri ibadete kapatmasi 100 seneyi gecmiyor..adalardaki turklerin gitgide dilini ve dinini unutmak zorunda kalmasi en buyuk uzuntudur.
sevgi hanım özlem e çok yüklenmişsiniz,kendinize göre haklı olabilirsiniz tabi ama bu sadece bir kültür gezisi bu kadar da büyütülmemeli bence.bu arada ben de midilliden göçen bir ailenin torunu olarak konuşuyorum,babaannem 9-10 yaşlarındayken yaklaşık olarak 1913-1914 yıllarında midilliden bir gece vakti ailesiyle birlikte ufak bir tekneyle kaçmak zorunda kalmış.hem de tüm mal varlığını evini barkını geride bırakarak ve çok acılar çekmişler türkiyedeyken de malum kurtuluş savaşı da eklenince bu zorluklara.babannemin nüfus kayıt örneğinde doğum yeri hidre diye yazılıdır.ben de aramış durmuştum,fakat biraz önce özlem hanımın haritasından farkettim yazılışı hidira imiş,ondan bulamamışım herhalde.büyükbabam da sanırım molva idi,emin değilim şu anda tam olarak.bu yüzden haritada bulunca hazine bulmuş gibi oldum açıkçası,bu yazısı için de ayrıca teşekkür ediyorum özlem hanıma,şimdi farkettim ayrıntılı olarak okumayı düşünüyorum.dediğim gibi ordan canlarını zor kurtarmışlar kaçarak,hatta bir düğünden dönüyorlarmış aynı gece ve bir rum komşularının uyarısı ile o gece apar topar kaçmıışlar.çünkü rum komşusu bu gece sizi öldürecekler demiş.babaannem o kadar etkilenmiş olacak ki yaşadıklarından ölüm döşeğinde aklı gidip gelirken anneme benim ve ablam için kızları saklayın yunan yakalamasın kaçırırlar diyormuş.gerçekten de acılar çekilmiş bu bir gerçek ama savaşın gerçeği de bu değil mi.keşke hiç savaşlar olmasa da bunlar yaşanmasa ama ben yine de yunanlılara kin gütmüyorum,çünkü savaşın doğası bu,insanlar insan olduklarını unutuyorlar,tamamen politik ve siyasi olaylar işte,neyse çok konuştum galiba.ben daha gidemedim atalarımın toprağına ama gitmeyi çok istiyorum ve özellikle de dedemin, babaannemin ailesinin yaşadığı yerleri,evlerini çok merak ediyorum.bulmak imkansız tabi ama hayali bile güzel işte,tıplı dedemin insanları filmindeki torununun dedesinin evini giritte bulması gibi,kimbilir belki bir gün ben de.....
ne kadar güzel ifade etmişsiniz duygularınızı,faydam olabildiyse ne mutlu bana. Ben de kin tutayım oraya gitmeyim burayı gezmeyim diye düşünemiyorum.
Herkesin tercihi tabii ki.
Umarım birgün gidip aradığınız tüm anıları görürsünüz.
Güzel mesajınız için teşekkür etmek isterim.
ben de güzel temennileriniz için teşekkür ederim.
Faydali olabildiysem cok mutlu oldum. Guzel yorumunuz icin tesekkurler
Yorum Gönder