İtalya'da belki de en beğendiğim, heykeller, güzel yemekler, bakımlı sokaklar şehri Floransa'dayız.
Burası her daim hafızamda renkli, ilginç, keyifli bir yer olarak kalacak. Allah tekrarını nasip etsin diyelim o zaman, Amin...
Kahvaltı yapıp, yolculuğa başlıyoruz. Otobüs şehir merkezine kadar giremediği için yine biraz dışarıda park edip yürüyeceğiz.
Çok da iyi oluyor, sevgilimle birlikte gençlerin doldurduğu hoş sokakları keşfetmek. Belirtmeden geçemeyeceğim minicik bir elbise giymiş, upuzun bir kızı da güzelce kesiyor bizimki, hoop alo ben hala buradayım desem de ilk önce görmemiş gibi davranıp, ardından "boyu ben kadardı ona baktım" diye kıvırmaya çalışıyor.
Dönünce arkadaşları soracak tabii İtalyan kızları nasıldı diye, ne cevap verecek sonra :) Ama bayanlar rahat olun pek de ahım şahım değiller, biz daha güzeliz :)
Çok da iyi oluyor, sevgilimle birlikte gençlerin doldurduğu hoş sokakları keşfetmek. Belirtmeden geçemeyeceğim minicik bir elbise giymiş, upuzun bir kızı da güzelce kesiyor bizimki, hoop alo ben hala buradayım desem de ilk önce görmemiş gibi davranıp, ardından "boyu ben kadardı ona baktım" diye kıvırmaya çalışıyor.
Dönünce arkadaşları soracak tabii İtalyan kızları nasıldı diye, ne cevap verecek sonra :) Ama bayanlar rahat olun pek de ahım şahım değiller, biz daha güzeliz :)
Burasıyla ilgili biraz bilgi vereyim.
Floransa, İtalya'nın tam merkezinde yer alıyor ve bize Rönesans dönemini anlatıyor. Nüfusu yaklaşık 600 bin kadar. Şehrin tam ortasından Arno nehri geçiyor, görülmeye değer.
İtalyanca adı Frenze, Flora dan alıyor ismini; çiçek bahçesi gibi bir anlamı var zaten buranın sembolü de Zambak :)
İtalyancanın en yalın ve doğru konuşulduğu yer, çünkü ortaya çıkarılmasını sağlayan insanlar da buralı. İtalyan Rönesans'ının doğum yeri olarak bilinen Floransa, kültürü ve mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kenti.
İtalyancanın en yalın ve doğru konuşulduğu yer, çünkü ortaya çıkarılmasını sağlayan insanlar da buralı. İtalyan Rönesans'ının doğum yeri olarak bilinen Floransa, kültürü ve mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kenti.
Şehirde önemli sanat galerileri ve müzeler bulunmakta. Leonardo da Vinci ve Michelangelo bu tarihi şehirde yetişmiş dünyaca ünlü sanatçılar ve yine ünlü yazar-şair Dante Alighieri bu şehirde yaşamış ve müthiş eserler bırakmış.
Fiorentina diye bir futbol takımı var ve Fatih Terim bir zamanlar bu takımı çalıştırdı hatırlayanlar vardır elbet.
İtalya da her şehirde bu taklardan bol bol var, zafer elde ettikten sonra komutanları şereflendirmek için bir tane dikmek o zamanların vazgeçilmeziymiş.
Bol fotoğraflı bir gezintinin ardından, sokağın ucuna doğru devasa ve büyüleyici bir yapı kesiyor önümüzü, hadi hemen gidelim yanına bu ne harika bir şey...
Santa Maria del Fiore Katedrali'ni fotoğraf makinasının kadrajına sığdırmak bir hayli zor oluyor. Nasıl bir ihtişam her noktası ince ince çalışılmış. Normal olarak da tadilatı yüzyıllar boyunca bitmek bilmemiş. Kaba inşaatı yani taş taş üstüne konması bile tammmmm 180 yıl sürmüş, yaa boru mu..
Hiç bu adamların işi yok muymuş dedirtmedi mi size de :) Abicim sizin bi karadenizli müteahhitle tanışma vaktiniz gelmiş de geçiyor bile.
Duomo'nun yapımına başlayan Arnolfo di Cambio isimli mimarın bitirmesi tabii ki mümkün olmamış, üstüne birkaç mimar daha eskitmiş bu gördüğünüz muazzam yapı.
Üzerindeki kubbe çoğu mimara esin kaynağı olmuş, Vatikan'daki kubbe de buranın matematik ölçümleri incelendikten sonra yapılmış mesela.
Bu katedral Meryem ana ya adanmış, En tepedeki sembol Tanrı'yı temsil ediyor ve Floransa'yı yukarıdan izleyip koruduğuna inanılıyor.
Onun altında deniz kabuğuna oturmuş Meryem ana ve 6 adet havarisi var. Ayağının altındaki sandığın üzerinde Koyun sembolü var, bu sembol Katedralin yapımı için sponsor olan Tekstilcileri temsil ediyor.
Bu katedral Meryem ana ya adanmış, En tepedeki sembol Tanrı'yı temsil ediyor ve Floransa'yı yukarıdan izleyip koruduğuna inanılıyor.
Onun altında deniz kabuğuna oturmuş Meryem ana ve 6 adet havarisi var. Ayağının altındaki sandığın üzerinde Koyun sembolü var, bu sembol Katedralin yapımı için sponsor olan Tekstilcileri temsil ediyor.
Yanındaki yere kapaklanarak anca fotoğrafa sığdırdığım kule'nin mimarı ise tam da hikayesini yazmaya değer bir şahsiyet.
1420-1436 doneminde bir yarışma açılmış ve bizim mimar Filippo Brunelleschi bu yarışmayı kazandıktan sonra buyuk kubbesini Giotto'dan alıp, bitirmek için çalışmış. İşte bu muhteşem arkadaş o güne kadar bilinen tüm tabuları yıkmış. Şöyle ki;
O güne kadar kulelerin ölçümleri yapıldıktan sonra, hep iskele kurulur, taşlar döşenir ve en son bir kilit taşı konarak kilitlenirmiş. En sonunda da iskele kaldırılırmış.
Fakat bizim şahsına münhasır mimarımız hiç iskele kullanmamış, bilinen tarzda yapmamış ve hakkında çıkan "kafamıza yıkılır bu kule" dedikodulardan sonra kimseye güvenmediğinden çalışma şeklini kimseyle paylaşmamış.
Yaptığı ölçümleri patateslerin üzerine yazdığı, sonra da kimse görmeden haşlayıp, püre yapıp yediği rivayet ediliyor. O yüzden bugün bile o devasa ve muhteşem kulenin nasıl yapıldığı bilinmemekte.
Yaptığı ölçümleri patateslerin üzerine yazdığı, sonra da kimse görmeden haşlayıp, püre yapıp yediği rivayet ediliyor. O yüzden bugün bile o devasa ve muhteşem kulenin nasıl yapıldığı bilinmemekte.
Katedral gezmekten bıkmış turistler olarak, elbette ki bu defa içini gezmiyoruz, arkadaş din değiştireceğiz yakında bu ne, Türkiye'deki camileri gezeceğim ilk iş döndüğümde. Bu kararda katedralin önündeki upuzun kuyruğunda bolca etkisi var tabii ki :)
"E bizim karnımız aç ama" diye homurdandığımız anda, buranın meşhur yemeğinin Fiorentina Steak olduğunu öğreniyoruz. Bu muhteşem lezzet, kişi başına 1/2 Kg düşen, T şeklindeki kemikli etten oluşuyor.
Fakat restoranlarda dikkat etmeniz gereken şey; eğer ki kanlı sevmiyorsanız "BenCotto" demeyi öğrenmek olacak. Çünkü İtalyanlar kanlı kanlı seviyorlar bu mereti.
Bazı geleneksel restoranlar ise ne derseniz deyin BenCotto yapmıyor, 1 er kg lık çok kanlı getirip önünüze koyarlarmış, daha çok pişirmeyi kendilerine hakaret sayıyorlarmış. Kollayın kendinizi hemşehrilerim:)
Sevgili fotoğraf çekme konusunda bana gaz vermeye bayılıyor, "hadi aşkım nolacak ki, rica edersin, bir şey demezler, çaktırmazsın" ..vs, ama gel gör ki makinayı eline verdin mi, hele ki kalabalık bir ortamdaysa "ne gerek var, e boşver, masayı çekeriz yeter" :)
Bu devasa bifteğin fiyatı kişi başı 20 Euro, değer mi kesinlikle evet :)
Sokağa çıkınca atlı arabalar geçiyor önümüzden, eski filmlerdeki gibi. Artık doyduğumuza göre şehri güzelce gezebiliriz.
Sokak araları enfes dondurmacılarla dolu, mutlaka uğrayın derim ben, ufak bir ipucu seçtiğiniz külaha göre ayrı fiyatları var dikkat edelim.
Ben sadece size fikir olsun diye yedim, yoksa hiç kocaman bir dondurmayı 5 saniyede mideye indirir miyim ayıp ediyorsunuz :)
Eğer dondurma değil de şöyle enfes bir Tiramisu yiyelim derseniz meşhur "Gilli" tercihiniz olmalı, çok kalabalık ve bazen ise tiramisu bitiveriyor.
1733′te kurulan Gilli, Floransa’nın en meşhur ve en eski pastanelerinden biri. Murano avizeleri, tavandaki freskleri, çay odasındaki yüz yıllık saati ile sizi Floransa’nın Rönesans'ına götürüveriyor
Piazza Vittorio (Vittorio Meydanı) üzerine atılan masalarının üstünde kahve, limonata yudumlayan Holywood ünlülerinin simalarına da rastlamanız da mümkün burada.
Sürekli yemekten bahsetmemi mazur görün orada anlamasak da meğersem hamileymişim, onu da yiyelim, bunu da diye fantazi yapmam bu yüzden :)
Piazza Vittorio (Vittorio Meydanı)'nda göreceğiniz atlı karınca da bir hayli popüler, binip dilek dileyin diyenler oldu haberiniz olsun, biz vakit bulamadık siz giderseniz benim yerime de keyfini çıkarın.
Karşınızda muhteşem bir kemer-kapı göreceksiniz günümüzde pansiyon olarak kullanılıyor, nasıl ama burada kalmak istemez miydiniz:)
Floransaya geldiyseniz; Medici ailesini de öğrenmeniz gerekiyor, Bankerlik işiyle uğraşan, 13. ve 17. yüzyıllar arasında yaşamış güçlü ve etkin bir aile ve bu aile üç papa, çok sayıda Floransa hükümdarı ve daha sonra Fransa kraliyet mensupları yetiştirmiş, ayrıca İtalyan Rönesans'ını etkilemiş, siz düşünün gerisini.
Zamanında demokrasi ile yönetilen Floransa'yı ele geçiriyor bu aile ve baskı ile yönetmeye başlıyor. Halk çok mutsuz.
Zamanında (su ile kıyısı bulunan bir yeri ele geçirirse), su tanrısının heykelini diktiren her hükümdar gibi Mediciler de Pisa yı aldılar diye Floransa'nın meşhur meydanına (kendisinin at üzerindeki heykelinin yanına), Su Tanrısının heykelini diktiriyor, fakat bir değişiklik yaparak elbette, suratına dikkatli bakarsanız kendi yüzü ile değiştirdiğini fark edeceksiniz siz de.
Halk ayaklanıp Medici ailesini 15 yıl boyunca bu topraklardan sürüyor ve yeniden demokrasi geliyor. Ardından hemen bir heykel siparişi veriyorlar; gözlerini Medici heykeline dikmiş bir Davut heykeli.
(burada sergilenen kopyası, orijinali Floransa Akademi Galerisinde)
Davut'un bir elinde sapan, diğerinde taş var, hikayeye göre Davut sapana tek taş koyup (kızlar bu bizim aklımıza gelenden değil) korkunç bir yaratığı öldürmüş. Bu heykelde Medici heykelini korkunç yaratık gibi görüp, öldürdüğü ima edilmiş.
Bu arada gerçek Davut heykeli Carrara mermerinin kütle halinde alınıp oyulmasıyla meydana gelmiş. Carrara mermeri çok az bulunuyor ve çok kıymetli söylemeden geçemeyeceğim.
15 yılın sonunda ise kızgınlığını ve tehditlerini heykellerle anlatan Medici ailesi geri dönüyor. "Bir daha böyle bir şey yaparsanız hepinizi öldürürüm" içerikli heykellerle donatıyor meydanı.
Davut heykelinin hemen yanına elinde sopasıyla bir heykel ve Benvenuto Cellini tarafından yapılan ”Perseus’un Medusa’nın başını kopardıktan sonra havaya kaldırma” sahnesinin betimlendiği bir başkasını daha yaptırıyorlar.
İşte bu restleşmelerin yaşandığı meşhur meydan 'Piazza Della Signoria'
Şimdi siyaset ne kadar basitleşti, çık TV ye ses tonunu yükselt, ağzına geleni söyle tehdit et!
Bak zamanında ne söylemek istiyorsan heykellerle anlatıyormuşsun, çok cool'muş gerçekten :)
Gidin ve her heykele o günkü ortamı düşünerek bakın, ben çok eğlendim. Tam da bu meydan da iyi ki turla geldim yoksa boş boş bakıp geçecektim diye de çok mutlu oldum.
Bak zamanında ne söylemek istiyorsan heykellerle anlatıyormuşsun, çok cool'muş gerçekten :)
Gidin ve her heykele o günkü ortamı düşünerek bakın, ben çok eğlendim. Tam da bu meydan da iyi ki turla geldim yoksa boş boş bakıp geçecektim diye de çok mutlu oldum.
Meydanın karşısında Berlusconi, ABD başkanı..vs gibi birçok ünlüyü ağırlayan ilk çikolata üreten pastahane RIVOIRE yer alıyor. Keyif yapın, dinlenin, ortamın havasını içinize çekin.
Meydanın yan tarafında Galleria delgi Uffizi var ve burası İtalya’nın en iyi sanat müzesi. 1970 yılında Floransa’ya bağışlanan Alberto della Ragione’nin koleksiyonu görülmeye değer.
Yorulduğumu itiraf edeyim fakat o kadar güzel bir şehir ki Floransa, her taşının tarihini, hikayesini dinlemek için can atıyorum.
Meydanın ardından domuz pazarına uğruyoruz, yok yok şu anda domuz satılmıyor ama öyle bir şey var ki; her gelen turist uğramadan edemiyor niye mi ? Elbette dilek dilemek için :)
Dilek tutmak için; mum yakan, hayvanın yumurtalarına topuğunu koyup dönen, gözlerini kapatıp çemberin içine girmeye çalışan insanlar olarak elbette ki bu fırsatı da kaçırmıyoruz.
İkimizin de dileği aynı bir bebeğimizin olması ki aslında o tutmuş da haberimiz bile olmamış, bu kadar çabuk etki ediyormuş demek ki :)
Domuz pazarının sembolü olan, ellenmekten rengi iyice açılmış domuzcuğun burnunu 3 defa okşuyorsunuz, ağzına bozuk para koyup bırakıyorsunuz, eğer ki o para önünde duran mazgalın içine düşerse tamamdır.
Resimdeki sevgili gibi bir sevinme gösterisi yapabilirsiniz.
Defalarca atıp duruyoruz, tabii akıllı Türkler olarak Euro değil de TL atmayı daha uygun bulduk biz, dilek bu, kur farkı gözetecek değil ya :)
Eskiden kasap ve balık pazarı olan kuyumcular çarşısında dolanıyoruz, Ponte Vecchio (Eski Köprü) nün üzerindeyiz.
Gördüğünüz kepenkler tam 700 yıllık, orijinalliği bozulmadan hala kullanılmakta. İtalya'da buna şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum, tarihlerini korumakta üstlerine yok çünkü.
Şimdi gözünüzü kepenklerin üzeri boyunca devam eden yapıya dikin, bu özel bir geçit ve içerisi sanat eseri dolu, elbette her önüne gelen gezemiyor sadece ufak gruplarla, rehber eşliğinde ve özel izinle gezilebilir.
Üzerindeki Medici ailesinin sembolünü gördünüz sanırım; Vasari koridoru. Yapan mimarın adıyla anılıyor.
Mediciler; halka o kadar zulüm yapmışlar ki ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar yine de kendilerine zarar vermesinler diye aralarından yürümeyi göze alamamışlar ve ikamet ettikleri saraylarıyla, işyerleri sayılan hükümet binası (Uffizi; anlamı ofisler demek oluyor) arasına bu geçidi inşa ettirmişler. Düşünsenize şehri dolanıyor, kaç km kimbilir.
Fakat geçerken, alt tarafı kasap ve balık çarşısı olduğundan dolayı kokudan rahatsız olup, orayı da kuyumcular çarşısı yaptırmışlar.
Güç mü diyorsunuz o zaman şunu okuyun derim.
Bu geçit yapılırken yol üstündeki bazı zenginler evlerini vermek istememiş, bizim Mediciler vazgeçer mi, sen satmazsan ben de evinin etrafını sararak koridoru geçiririm diyerek, hemen eve yapışık dolandırmışlar geçidi, sahibinin ne penceresi ne manzarası kalmış, tek duvarla ayrılmışlar.
Bazı yerlerde ise evlerin tam göbeğinden geçip evi ikiye bölüyor o derece küstahça yapılmış.
Birçok ünlü markanın arasında dolaşıyoruz, turdaki genç kızlarla aynı yere takılarak kendimizi tatmin ediyoruz elbette kiiii Hard Rock Cafe deyiz. Yeğenim Denize ve sevgiliye Tshirt, bana da bir şapka bu anların getirisi :)
Sokaklarda bolca deri ürünleri göreceksiniz, hatta sadece deri eldiven satan mağazalar bile var. Çünkü Floransa da renk renk deri eldivenler çok meşhur.
Zamanının en sükseli, asil hanımlarından olan Catherine Medici ne yapsa hemen moda olur, diğer asil hanımlar da hep onu taklit edermiş.
Catherina ise zenginliğin sembolü olsun diye sürekli renk renk deri eldivenler giyip de sosyete de arzı endam edince pek bir meşhur olmuş bu şirin eldivenler.
Fransız soyundan gelen Catherine, ülkesini ziyaret ettiği bir zamanda binbir çeşit çiçeğin su ile damıtılmasıyla elde edilen esanslar pek bir dikkatini çekmiş ve ağır kokan deri eldivenleri bu esanslara yatırarak kullanmaya başlamış, kokulu eldivenler böylece bir anda İtalya'da her hanımın elinde şıklık sembolü haline gelmiş.
Catherine'nin ziyaretinden bir süre sonra bu esanslara alkol katılıp, cam şişelere doldurulmak suretiyle parfüm sektörü gelişmiş, jet sosyete de hemen kullanmaya başlamış. İşte Medici ailesinin kadınları bu kadar etkili, sayın Türk hanımları.
Biz daha sevgiliye çamaşır makinasını boşalttıramıyoruz, hatun kişi tüm Floransa'ya sözünü geçirmiş :)
Günümüzü sokaklarda kaybolarak (şaka değil gülmeyin), bir otelin önündeki bisikletle fotoğraf çektirdiğimizde, güvenliğin bize sanki çalacakmış muamelesi yapmasıyla, çeşit çeşit heykelleri inceleyerek, bol su içerek geçirdik.
Buluşma vakti geldiğinde turdaki herkesin pestili çıkmış haldeydi. Otur bi cafede dinlen tadını çıkar di mi :) Yok illa her yerini arşınlayacağız :)
Akşam konaklamak için kaplıcalarıyla meşhur Montecatini'ye doğru yola koyuluyoruz. Yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor. Burada çok eski ve ilginç bir finiküler sistemi bulunuyor. Ufak bir kasaba gibi gözükse de aslında çok zengin bir yer burası, sokaklardaki müthiş lüks arabaları görünce anlayacaksınız siz de zaten. Çok tatlı mağazalar var, çantalara özellikle bayıldım.
Ayaklarımızın altı şişmiş olmasına rağmen sınırlarımızı zorlayıp akşam turuna çıkıyoruz Montecatini'nin İtalya'da çoğu yerde olduğu gibi ana meydanında tadilat var. Adamların umurunda değil ki zaten milyonlarca turist geliyor, senelerce tadilat için en önemli yerleri bile kapatıp tadilata alıyorlar bir de ağır kanlılar ki sormayın gitsin. İlerleyen zamanlarda "Aşk çeşmesi" 'nde göreceğimiz gibi :(
Güzel bir market bulup ağzımın suyunu akıtan jölelerden alıyoruz, ara sokaklarında dolaşıyoruz.
Genç bir gurup önümüzde bağırışıyorlar, sarhoşlar belli, dikkat edince erkeklerin mini etek giymiş olduğunu fark ediyoruz. Oyun oynuyorlarmış, kaybedince kızlar hiç acımamış giydirmiş etekleri sokağa atmış bunları, adamların daha fazla sinirlerini zıplatmayayım diye resimleyemiyorum ne yazık ki :)
Otel çok lüks olmasa da (ki bizim onu da görecek halimiz yoktu), yine de temiz ve sessizdi. Keyifli bir uyku tüm yorgunluğumuzu unutturur umarım çünkü bir sonraki gün Toscana güzellikleri turu var.
İtalya'nın en tipik kasabası olan ve Ortaçağın günümüze en güzel şekilde yansıdığı Siena kenti'nin meşhur, geleneksel ve gurur mücadelesi olan Palio'sunu (at yarışlarını) izleyeceğiz, atmosferini soluyacağız, ardından da 700 yıllık evlerin bulunduğu tepe kasabası şirin mi şirin San Gimignano'yu keşfedeceğiz, dünyanın en iyisi ödülünü kazanan dondurmasından yiyeceğiz.
Siz de şimdiden meraklandıysanız, bir sonraki yazıma beklerim efendim...
İTALYA'DA NERELERİ GEZDİK;
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
Dilek tutmak için; mum yakan, hayvanın yumurtalarına topuğunu koyup dönen, gözlerini kapatıp çemberin içine girmeye çalışan insanlar olarak elbette ki bu fırsatı da kaçırmıyoruz.
İkimizin de dileği aynı bir bebeğimizin olması ki aslında o tutmuş da haberimiz bile olmamış, bu kadar çabuk etki ediyormuş demek ki :)
Domuz pazarının sembolü olan, ellenmekten rengi iyice açılmış domuzcuğun burnunu 3 defa okşuyorsunuz, ağzına bozuk para koyup bırakıyorsunuz, eğer ki o para önünde duran mazgalın içine düşerse tamamdır.
Resimdeki sevgili gibi bir sevinme gösterisi yapabilirsiniz.
Defalarca atıp duruyoruz, tabii akıllı Türkler olarak Euro değil de TL atmayı daha uygun bulduk biz, dilek bu, kur farkı gözetecek değil ya :)
Eskiden kasap ve balık pazarı olan kuyumcular çarşısında dolanıyoruz, Ponte Vecchio (Eski Köprü) nün üzerindeyiz.
Gördüğünüz kepenkler tam 700 yıllık, orijinalliği bozulmadan hala kullanılmakta. İtalya'da buna şaşırmamak gerekir diye düşünüyorum, tarihlerini korumakta üstlerine yok çünkü.
Şimdi gözünüzü kepenklerin üzeri boyunca devam eden yapıya dikin, bu özel bir geçit ve içerisi sanat eseri dolu, elbette her önüne gelen gezemiyor sadece ufak gruplarla, rehber eşliğinde ve özel izinle gezilebilir.
Üzerindeki Medici ailesinin sembolünü gördünüz sanırım; Vasari koridoru. Yapan mimarın adıyla anılıyor.
Mediciler; halka o kadar zulüm yapmışlar ki ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar yine de kendilerine zarar vermesinler diye aralarından yürümeyi göze alamamışlar ve ikamet ettikleri saraylarıyla, işyerleri sayılan hükümet binası (Uffizi; anlamı ofisler demek oluyor) arasına bu geçidi inşa ettirmişler. Düşünsenize şehri dolanıyor, kaç km kimbilir.
Fakat geçerken, alt tarafı kasap ve balık çarşısı olduğundan dolayı kokudan rahatsız olup, orayı da kuyumcular çarşısı yaptırmışlar.
Güç mü diyorsunuz o zaman şunu okuyun derim.
Bu geçit yapılırken yol üstündeki bazı zenginler evlerini vermek istememiş, bizim Mediciler vazgeçer mi, sen satmazsan ben de evinin etrafını sararak koridoru geçiririm diyerek, hemen eve yapışık dolandırmışlar geçidi, sahibinin ne penceresi ne manzarası kalmış, tek duvarla ayrılmışlar.
Bazı yerlerde ise evlerin tam göbeğinden geçip evi ikiye bölüyor o derece küstahça yapılmış.
Birçok ünlü markanın arasında dolaşıyoruz, turdaki genç kızlarla aynı yere takılarak kendimizi tatmin ediyoruz elbette kiiii Hard Rock Cafe deyiz. Yeğenim Denize ve sevgiliye Tshirt, bana da bir şapka bu anların getirisi :)
Sokaklarda bolca deri ürünleri göreceksiniz, hatta sadece deri eldiven satan mağazalar bile var. Çünkü Floransa da renk renk deri eldivenler çok meşhur.
Zamanının en sükseli, asil hanımlarından olan Catherine Medici ne yapsa hemen moda olur, diğer asil hanımlar da hep onu taklit edermiş.
Catherina ise zenginliğin sembolü olsun diye sürekli renk renk deri eldivenler giyip de sosyete de arzı endam edince pek bir meşhur olmuş bu şirin eldivenler.
Fransız soyundan gelen Catherine, ülkesini ziyaret ettiği bir zamanda binbir çeşit çiçeğin su ile damıtılmasıyla elde edilen esanslar pek bir dikkatini çekmiş ve ağır kokan deri eldivenleri bu esanslara yatırarak kullanmaya başlamış, kokulu eldivenler böylece bir anda İtalya'da her hanımın elinde şıklık sembolü haline gelmiş.
Catherine'nin ziyaretinden bir süre sonra bu esanslara alkol katılıp, cam şişelere doldurulmak suretiyle parfüm sektörü gelişmiş, jet sosyete de hemen kullanmaya başlamış. İşte Medici ailesinin kadınları bu kadar etkili, sayın Türk hanımları.
Biz daha sevgiliye çamaşır makinasını boşalttıramıyoruz, hatun kişi tüm Floransa'ya sözünü geçirmiş :)
Günümüzü sokaklarda kaybolarak (şaka değil gülmeyin), bir otelin önündeki bisikletle fotoğraf çektirdiğimizde, güvenliğin bize sanki çalacakmış muamelesi yapmasıyla, çeşit çeşit heykelleri inceleyerek, bol su içerek geçirdik.
Buluşma vakti geldiğinde turdaki herkesin pestili çıkmış haldeydi. Otur bi cafede dinlen tadını çıkar di mi :) Yok illa her yerini arşınlayacağız :)
Akşam konaklamak için kaplıcalarıyla meşhur Montecatini'ye doğru yola koyuluyoruz. Yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor. Burada çok eski ve ilginç bir finiküler sistemi bulunuyor. Ufak bir kasaba gibi gözükse de aslında çok zengin bir yer burası, sokaklardaki müthiş lüks arabaları görünce anlayacaksınız siz de zaten. Çok tatlı mağazalar var, çantalara özellikle bayıldım.
Güzel bir market bulup ağzımın suyunu akıtan jölelerden alıyoruz, ara sokaklarında dolaşıyoruz.
Genç bir gurup önümüzde bağırışıyorlar, sarhoşlar belli, dikkat edince erkeklerin mini etek giymiş olduğunu fark ediyoruz. Oyun oynuyorlarmış, kaybedince kızlar hiç acımamış giydirmiş etekleri sokağa atmış bunları, adamların daha fazla sinirlerini zıplatmayayım diye resimleyemiyorum ne yazık ki :)
Otel çok lüks olmasa da (ki bizim onu da görecek halimiz yoktu), yine de temiz ve sessizdi. Keyifli bir uyku tüm yorgunluğumuzu unutturur umarım çünkü bir sonraki gün Toscana güzellikleri turu var.
İtalya'nın en tipik kasabası olan ve Ortaçağın günümüze en güzel şekilde yansıdığı Siena kenti'nin meşhur, geleneksel ve gurur mücadelesi olan Palio'sunu (at yarışlarını) izleyeceğiz, atmosferini soluyacağız, ardından da 700 yıllık evlerin bulunduğu tepe kasabası şirin mi şirin San Gimignano'yu keşfedeceğiz, dünyanın en iyisi ödülünü kazanan dondurmasından yiyeceğiz.
İTALYA'DA NERELERİ GEZDİK;
- İTALYA GEZİSİ / CENOVA - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / FLORANSA - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / MİLANO - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / PİSA KULESİ - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / VENEDİK - Yeni !!
İlginizi çekebilecek diğer yazılar;
- 2014 YILBAŞI PROGRAMLARI
- AKHİSAR DAN EMİRALEM E...
- AKÇAY GEZİSİ
- ALİAĞA - İZMİR
- AYVALIK TA 2 BLOGGER
- AYVALIK-CUNDA (CENNET)
- AĞVA GEZİSİ...
- BALKONUMUZDAN BALIKLAR
- BAŞTAN SONA MALDİVLER
- BEYRUT GEZİSİ
- BODRUM BODRUM...
- BOZCAADA GEZİSİ
- Bodrum-Bitez-Turgutreis-Gümüşlük
- BÜYÜKADA ; BEN GELDİM...
- BİRGİ / ÖDEMİŞ
- CAVİT İN YERİ / GÜZELBAHÇE
- CUMARTESİ KEYFİ / AMRİTA SPA
- DALYAN VE İZTUZU PLAJI
- DENİZ UÇAĞINDAN MALDİVLER
- DEĞİRMEN (TİRE)
- DOĞU YA DOĞRU - 1
- DOĞU YA DOĞRU - 2
- DOĞU YA DOĞRU - 3
- Dağmaran Kahvaltı Evi
- Denize girmek için en güzel plajlar
- EFES ANTİK KENTİ (SELÇUK)
- EN GÜZEL PİKNİK ALANLARI - Yeni !!
- ESKİ DATÇA VE SELİMİYE
- ESKİ FOÇA - İZMİR
- ESKİ FOÇA ŞENLİĞİ
- ESKİŞEHİR BALMUMU MÜZESİ
- Egenin akciğeri; URLA
- Emirgan Korusu, Laleler ve Köşkler..
- Eskişehir Gezi Rehberi / 2.Bölüm
- Eskişehir Gezi Rehberi/1.Bölüm
- Evlilik Teklifi, Kız Kulesi, Ağva
- FASULİ - İSTANBUL
- Fethiye'de Neler Yapılır - 1.Bölüm
- Fethiye'de neler yapılır - 2.Bölüm
- GAZİANTEP GEZİ REHBERİ
- GAZİANTEP GEZİSİ - 1
- GAZİANTEP GEZİSİ - 2
- GAZİANTEP GEZİSİ - 3
- GAZİANTEP GEZİSİ - SON :(
- GAZİANTEP TEN NELER ALDIM
- GEYİKLİ BOZCAADA ÇANAKKALE
- GÖBEKLİTEPE - BALIKLI GÖL
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 1.Bölüm
- Günübirlik Gezilecek Yerler / 2.Bölüm
- Güzeller güzeli; Mordoğan-Karaburun
- HAVA ALANINDAN...
- Haydi tatile; KUMBURGAZ 'a
- Hediyelik Eşya Günleri
- ITHAA / SU ALTI RESTORAN
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 1
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 2
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 3
- KAHVALTI MEKANLARI - PART 4
- KAPUTAŞ PLAJI VE KAŞ
- KARAGÖL GEZİSİ
- KISA BİR YUNUS ŞOV...
- KIZ KULESİ HAKKINDA...
- Kozak ve Çam Fıstıkları
- MALDİVLER / MANTA BALIĞI
- MALDİVLER BALAYI / 1.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 2.Bölüm
- MALDİVLER BALAYI / 3.BÖLÜM
- MALDİVLER DE YÜZMEK...
- MANTA BALIĞI (MALDİVLER)
- MASAJ / JAKUZİ (Maldivler)
- MERCANLARDA ŞNORKELLING
- Müthiş Bir Evlilik Yıldönümü !
- MİDİLLİ GEZİSİ - 1.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 2.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 3.BÖLÜM
- MİDİLLİ GEZİSİ - 4.BÖLÜM - Yeni !!
- MİNİATÜRK / İSTANBUL
- NAZAR KÖY 'E YOLCULUK
- OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ
- PALAMUT BÜKÜ / DATÇA
- PRAG GEZİSİ (Metin Yılmaz)
- PRAG GEZİSİ II (KARLOVY VARY)
- Pamuklar içinde PAMUKKALE
- SAKLIKENT KANYONU
- SALVADOR DALİ SERGİSİ
- SEVGİLİM VE DEV BALIKLAR
- SIĞACIK/SEFERİHİSAR (cittaslow)
- Sevgilimin Doğum Günü / 2014
- Suların yuttuğu; HALFETİ
- Sutüven Şelalesi / Hasanboğuldu
- TANDIR ZEVKİ (GİZLİ BAHÇE)
- TESTİ GARDEN RESTORAN
- Teos Park-Sığacık/Seferihisar - Yeni !!
- Türkiye'nin ilk otomobili;Devrim
- TİRE - KAPLAN
- Urla'yı 7 geçe; ÖZBEK KÖYÜ
- WAFFLE - TURUNÇ
- YEMYEŞİL MALDİVLER...
- Yalıkavak-Türkbükü-Yel Değirmeni
- Yunanistan Vizesi Hakkında Herşey
- YÖRÜK MÜZESİ / FETHİYE
- ZEUGMA (BELKIS) KÖYÜ
- ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ
- ÇANDARLI / DİKİLİ-İZMİR
- ÇEŞME DE 2 BLOGGER...
- Çanakkale'nin meşhur; Peynir Helvası
- ÖZGÜRLÜK ANITI VE OSMANLI
- Özel Araç ile Yurtdışına Çıkış
- İSKENDERİN MABEDİ; Mavi Dükkan
- İTALYA GEZİSİ / CENOVA - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / MİLANO - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / PİSA KULESİ - Yeni !!
- İTALYA GEZİSİ / VENEDİK - Yeni !!
- İZMİR E GELDİM DEMEK İÇİN...
- İZMİR ENTERNASYONAL FUARI
- İZMİR İÇİN LEZZET DURAKLARI
- İÇMELER / MARMARİS
- ŞIK RESTORANLAR
- ŞİRİNCE
8 yorum:
Canım çok güzel bir yazı olmuşta ben en çok patates olayına takıldım :)
Evet ne ilginç değil mi:)
Gerçekten çok ilginç:)
Çok güzel bir yazı olmuş gene canım. Devamı gelecek mi ?
Devamı çok yakında fıstıkçım. Yaz yaz bitmedi bu İtalya'da :)
Okumakta zorlandim,(benim kisa yazilarimdan sonra).. Yeme icme konusuna gelince,seyahatlerde en sevdigim sey bu kisim iste.. yeni seyler denemek,nerde ne meshur tadina bakmak bence en eglenceli kismi.Hersey harika gorunuyor.. Devamini bekliyoruz..
Daha yazsam bu kadar daha yazı çıkar Floransa'dan. Gerçekten gidilip gezilecek bir şehir.
Yemek kısmı keyifli gerçekten ama İtalya'da Türk yemeklerini çok özledim itiraf edeyim :)
fotoğraflar ve anlatımlarla gezmiş kadar olduk.ellerine ve yüreğine sağlık
Binlerce resim arasindan secmek,saatlerce oturup yazmak hersey sizin bu guzel yorumlariniz icin. Cok mutlu oldum simdi asil sizin ellerinize saglik
Yorum Gönder