Uzun zamandır hayallerimi süsledi, faytonla tıngırı mıngırı yolculuk etmek, sahilinde taptaze balıkları , mezelerle dost etmek...Sana geldim; Büyük Ada...
Bostancı sahiline geliyoruz, feribot saatlerine bakıyoruz ki daha kalkmasına 3-4 saat var, hemen atlıyoruz bir motora, basıyoruz İstanbul Kart'ı , 45 dakikada Büyükada'dayız, direkt gitsek yarım saat sürüyor fakat biz Heybeli adaya da uğruyoruz.
Peşimizden martılar geliyor, köpük köpük iz bırakarak ilerliyoruz masmavi denizde. İnanılmaz keyifli bir yolculuk. Yanımızda Sema annemde olduğu için çok sırnaşamıyorum sevgilime. Bol bol resim çekeyim bari di mi ama...
Heybeli ada kıyıdan görebildiğim kadarı ile Büyük adanın daha ufak hali, sahili tıklım tıklım. Yazın o kadar kalabalık oluyormuş ki (Tertemiz sularda yüzmek için) , motorlarda insanlar yerlere havlu serip öyle giderlermiş, annem batacaklarından korkarmış.
İnsanlar boşuna yüzmeye gitmiyor çok berrak 5 adet plajı mevcut; Kumsal Plajı, Naki Bey Plajı, Prenses Plajı, Yörükali Plajı ve Eskibağ Plajı.
Evettt ada göründü koşunnn, tıklım tıklım vapurdan inip kenarda resim çekmeye çalışıyorum, şirret bir cadının “cık cık cıkkkk” seslerine inat. Noooldu üzerimden mi geçeceksin, Allammm ya. Senin resmini çeker bıyık, sakal ekleyip yayınlardım ama dua et, içimdeki insan sevgisine :)
Her yeri aynı anda gezmek istiyorum, koşa koşa, hiç bir yerini kaçırmadan,içime sindirerek , ilk izlenimim bu.
Adanın yüzölçümü 5,4 Km2. Çok kalabalık, kimi saat kulesinin caddesinde, kimi güzelim evlere bakıyor, kimi de deniz kenarında turlayıp balık yemekle meşgul. Bir de fayton a binenler var ki işte onlar beni benden alıyor.
Bana Cunda adasını hatırlattı buralar. Dolaşıyoruz caddelerinde, her yer yemyeşil. Evleri bir ömür gerçekten, bir kısmı tadilatta veya satılık. Eskiden kimler yaşamış bu ihtişamlı evlerde diye düşünüyorsunuz.
Deniz havasını soludukça karnımızın kazındığını daha net hissediyoruz, kendi kendimize , restoranların hepsini gezip, en çok beğendiğimize oturma sözü vererek, tüm sahili dolaşıyoruz.
Üçümüzün de ortak tercihi, Ali Baba Restoran..
Sevgilim; kapının önünde neredeyse kolunuzdan tutup içeri sokmaya çalışan yapışkan çalışanları olmamasına, annem diğer yerlere göre daha temiz ve lüks olmasına, ben ise bir müşterinin tabağında gördüğüm kocaman enfes kalamarlarına vuruluyoruz. Çok doğru bir tercihmiş, hem leziz, hem de fiyatı makul, aferin bize :)
Mutlaka deniz kenarı masada oturmalı, çünkü martı kardeşler sizi hiç yalnız bırakmayacak. Ufacık aralık camdan ne verseniz cuup mideye, biz mesela zeytinyağlı barbunya nın suyuna banıp verdik, yok abla istemem demedi, helal olsun.
Sonra tabii pimpirikli sevgili, yok gözümü çıkarırmış yok yemeğime atlarmış..vs diye kapattı camı, öyle melül melül bakıştık arkadaşımla, ne yapacaksın; koca sözü de dinlemek lazım ama di mi, yoksa yemek boyunca söylenirdi, hele bir de gerçekten kafayı camdan bana doğru uzatsa , bitmişim...
Fiyatlar nasıl derseniz, sevgilimle ben 2 şer tane sarıkanat (bayağı büyüktü lüfer de diyebiliriz), anne ise 6 Adet barbun balığı yedi. Meze olarak; barbunya, fava (hayatımda yediğim en lezzetli olanıydı), kalamar, 15 kişilik ! peynirli yeşillik salata (ye ye bitiremedik) toplamda 155 TL ödedik. Şaşırdık açıkçası, nedense adada hep fahiş fiyatlar beklemiş durmuşuz.
Enfes yemekten ve şirin martılardan ayrılıp fayton a doğru ilerliyoruz. Bu arada martılar artık o kadar bizden olmuş ki , birinin kanatlarını arkada birleştirip (dedeler gibi) restoranın içinde yürüdüğünü kendi gözlerimle gördüm, sanırım sıkıştı, lavaboya gidecekti :)
Saat kuleli yolun üst tarafında (kokuyu takip etseniz de kesin bulursunuz) bütün faytoncular bulunuyor. Sıraya girip size ait süslü faytona kuruluyorsunuz.
*Büyük Tur (70-75 dakika) : 70 TL ya da küçük tur (60 dakika): 60 TL yapabilirsiniz. Biz gelmişken büyük tura katılalım istedik.
15 – 20 dakika gittikten sonra hem atlar dinlensin hem de sen adaya biraz para bırak diye, satış tezgahlarının olduğu yerde 10-15 dakika mola veriyor.
|
Hayvana yazık valla... |
6-7 çok da ilginç olmayan takı tezgahı, bir şeyler içebileceğiniz çay bahçesivari bir yer de mevcut.
Çok dolaşabilmek mümkün değil çünkü her yerden buram buram at pisliği kokusu gelmekte. Yan kısımda eşekler de bağlanmış, halleri içler acısı.
Hem fayton a bindim ve çok zevk aldım hem de acaba eziyet mi ediyoruz diye düşünmeden edemedi kalbimin diğer yarısı.
Bisiklet konusuna gelirsek, bir kere adanın tamamını gezmeniz zor, belli bir parkurda sürebiliyorsunuz, belli yerlerde özellikle merkezde kullanmak yasak, elde yürütebilirsiniz hatta ciddi ciddi para cezası yazıyorlar (isim vermeyeyim ama yiyen arkadaşlar var :)), bir de o kadar dik yokuşlar var ki o pedalları çevirmeye güç ister. Sadece keyif için parkurda, gezecekseniz kesinlikle tavsiye olunur ama bacaklarınıza güvenmiyorsanız ve adayı gezeyim diyorsanız; fayton öneririm.
Özel araç hiç yok sanırım, herkes ya bisikletle ya faytonla, adada birkaç taşıt gördüm biri polis arabası , diğeri de minyatür bir kamyon.
Gezerken neler dikkatimi çekti;
Çok geniş bir alanda, deniz kenarında; adadaki atlara ait bir çiftlik var, bana pek de bakımlı bir yer gibi gelmedi, tepelerde kalınabilecek çok güzel manzaralı oteller var, gezdiğiniz yerlerin çoğunda sağınızda deniz, solunuzda ise orman.
Tadilat yapılan evler muhteşem, katoliklere ait mezarlık da bana çok ilginç geldi. Tepede Aya Yorgi kilisesi varmış, ya biz farketmedik, ya da fayton o güzergahta gitmiyor.
Atlar arada sırada pırt yapıyor boşuna birbirinize bakmayın, çünkü o kokuyu hiç bir insan evladının çıkarması mümkün değil.
Büyük adanın tarihiyle ilgili Bizans dönemi öncesi hakkında çok bir bilgi yok, ilk bilgi 1930′ lu yıllarda Rum Ortodoks mezarlığında bulunan büyük İskender’in babası Makedonya kralı 2. Filip’ e ait 207 sikkeden oluşan define. Günümüzde ise bu sikkeler İstanbul arkeoloji müzesinde yer almakta.
İstanbul açıklarındaki 9 ada ( Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası, Sivriada, Yassıada, Kaşık Adası, Tavşan Adası ) Bizans döneminde yaklaşık 700 yıllık hapishane ve manastırlarıyla öne çıkmış, dini ve siyasi anlaşmazlıklar sebebi ile prensesler, prensler ve din adamlarının, saray mensuplarının sürgün yeri olarak kullanıldığı için Prens Adaları olarak da adlandırılmış.
Büyükada’nın eski adı Yunancada “büyük” anlamına gelen Prinkipo’dur ve İstanbul açıklarındaki adaların en büyüğüdür.
İstanbul’un fethinden yaklaşık iki ay önce Baltaoğlu Süleyman Bey bir donanma ile bütün adaları fetih etmiştir, huzur ve sükun bu şekilde adaya yerleşmiş.
Dondurma sırası bir hayli uzun ama külahları ve üzerindeki dağ gibi rengarenk topçukları görünce bu sıraya girmemek imkansız. Fiyatlar burada da normal, tek top 1 TL, sen kaç top istersen eklet. Gayet de leziz. Seçenek çok, ister Mado, ister Roma isterseniz de adını hatırlayamadığım İtalyan markalı dondurmacı ... Biz Romayı tercih ediyoruz, en çok kuyruk en lezzetlisinde olur mantığıyla :)
Saat 18:05 de dönüş feribotu olduğunu öğrendiğimizde, kart basılıyor bu defa ana karaya doğru.
Yeniden gelmek, yollarında serserilik etmek, sevgili ikna edilirse yokuş olmayan yerlerde bisiklete binmek, sevgilinin omzunda vapur yolculuğu için sözleşiyoruz.
Aklımda hep huzur, mutluluk, martılar, üzgün eşekler, pırt yapan atlar, muhteşem manzaralar olarak kalacak.
Sevdiklerinizle tatlı kaçamaklar dilerim...
Haziran ayında, sevdiceğiyle Büyükadanın keyfini çıkaracak olan Gülçin e de selamlar gönderiyorum buradan :)
Aya Yorgi Kilisesi ve Aya Yorgi Manastırı Büyükada’nın en yüksek tepesi olan Yücetepe’ye konumlandırılmış. 1905 yılında inşa edilmiş, 1909 yılında kullanılmaya başlanmış. Bu kilise Ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan başpiskoposluğun Türkiye’ de kabul ettiği kilise olma özelliğini taşımaktadır.
Ayrıca bu kilise, Hristiyanların 2 haç noktasından biri (diğeri Meryem Ana) olarak kabul edilmektedir. Kilise her günü ziyarete açıktır fakat özellikle yılın 2 günü ( 23 Nisan ve 24 Eylül ) ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Hıristiyan inanışına göre, Aya Yorgi’ye yürüyerek çıkanlar “yarı hacı” kabul edilirler. ( Efes’teki Meryem Ana Kilisesi’nin ziyareti ile “Tam Hacı”lık gerçekleşir ). Aya Yorgi Kilisesi, efsaneleri ve hikâyeleriyle de oldukça meşhurdur. Özellikle kiliseyi böylesine önemli bir ziyaret merkezi haline getiren büyük bir efsane vardır.
Her kim ızdırap yokuşundan çıplak ayakla yürüyüp Aya Yorgi’ye ulaşırsa ve bir şeyi Tanrı’dan tüm yüreğiyle isterse dileği gerçekleşir… Er ya da geç…
Efsaneye göre; Bizans döneminde yapılmış olan Aya Yorgi Kilisesi 4.Haçlı Seferi sırasında yağma edilmiş, yakılıp yıkılmış. Bu dönemdeki kilisenin papazları Haçlıların eline geçmemesi için Aya Yorgi ikonasını, adak çıngıraklarını ve kutsal cisimleri toprağa gömmüşler, yağmurdan korumak için de kutsal masayı üzerine kapatmışlar ve böylece adadaki büyük efsane başlamış.
Bu olaydan yaklaşık altı yüzyıl sonra Aziz Aya Yorgi adada yaşayan bir çobanın rüyasına girmiş ve kiliseye çıkan yokuşu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup orayı kazmasını söylemiş.
Önce rüyayı önemsemeyen çoban 3 gece üst üste aynı rüyayı görünce rüyada denileni yapmaya karar vermiş ve Aya Yorgi’ye doğru çıkmaya koyulmuş. Çoban, büyük ihtimal fakirlikten, çıplak ayakla ve hiç konuşmadan kiliseye tırmanan yolu tek başına çıkmış.
Kiliseye yaklaştığı yerlerde rüyasında gördüğü gibi çan çalmış ve çoban durup o yerleri kazıp gömülü cisimleri bulmuş. Üstelik bulduğu kutsal cisimler ilk günkü kadar yeniymiş…
Söz konusu Aya Yorgi ikonası ve diğer kutsal eşyalar Aya Yorgi kilisesinde sergilenmektedir.
Bu efsane üzerine günümüzde de inanışlar devam etmekte ve Aya Yorgi kilisesine çıkan yol, çalılara bağlanmış ipler, üst üste konmuş taşlar ve tırmanırken yolda açılmış makara makara iplerle doludur. Ayrıca en yaygın inanış, bu yolu hiç konuşmadan çıplak ayakla çıkan kişinin dileğinin gerçekleşeceğidir. Yolu bu şekilde çıkan kişi kilise de dileğini dileyip kiliseden anahtar, çan gibi bir obje alarak döner ve inanışa göre eğer bu kişinin dileği gerçekleşirse aldığı şeyi geri götürmesi gerekmektedir.
Bir diğer inanış ise yol boyunca bir makara açarak çıkıp ve tepeye kadar ipi koparmadan ulaştıran kişinin kısmetinin açılacağıdır. Kiliseye varıldığında ise Aya Yorgi’de yakılan her mumun inancı simgelediğine, ateşle birleşen mumun ruhları aydınlattığına ve mumdan çıkan dumanın ise insan ruhundaki karanlıkları yok ettiğine inanılmaktadır.
Kilisenin içindeki dilek kutusuna atılan kağıt parçaları, yakılan mumlar, gümüş panoya yazılan yazılar, yol boyunca çalılara bağlanan bez parçaları ve daha birçok şey…Hepsi dileklerin gerçekleşmesi için küçük bir umut ve yerli-yabancı, Müslüman ve gayrimüslim sayısız insanı Büyükada’daki bu kilisede buluşturuyor.
*Büyükada Fayton Tarifesi
GİDECEĞİ YER | ÜCRET |
Kaymakamlık | 7,00 TL. |
Kumsal ve Civarı | 8,50 TL. |
M. Nedim Doral - Şemsi Molla | 10,00 TL. |
Çarkıfelek - Nakibey (Plaj) - Mimoza Sokak | 10,00 TL. |
Seferoğlu Çankaya Sonuna Kadar | 10,00 TL. |
Nizam'dan Köprüye Kadar | 10,00 TL. |
Nizam Evler Sonu | 15,00 TL. |
Nakibey Plajı – Mimoza Sokak | 10,00 TL. |
Maden Karakolu | 12,00 TL. |
Maden Bakkal | 12,00 TL. |
Maden Evler Sonu | 16,00 TL. |
Güzel Sanatlar - Kadıyoran Caddesi | 17,00 TL. |
Karadağ - Misak Sokak - Cami Çıkmazı | 17,00 TL. |
Türk Mezarlığı | 20,00 TL. |
Dil Burnu (Piknik Alanı) | 22,00 TL. |
Aşıklar - Yörükali (Plaj) | 25,00 TL. |
Türkoğlu | 22,00 TL. |
Lunapark - Mavi Kulüp - Orman Kampı | 30,00 TL. |
Yıldırım Spor Tesisleri | 18,00 TL. |
Ayanikola Gazinosu | 20,00 TL. |
Prenses Plajı | 30,00 TL. |
Küçük tur - Viranbağ Gazinosu ( Short Tour) | 60,00 TL. |
Büyük tur ( long tour takes 70-75 minutes) | 70,00 TL. |